Hakan Kara'nın savunmasının tamamı

Hakan Kara'nın savunmasının tamamı

Cumhuriyet davasında yargılanan cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinin savunmalarının tamamını yayınlıyoruz.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Hakan Kara'nın savunmasının tamamı:

“Gazetecilik yaşamım boyunca ilgilendiğim ikinci konu da bilişim olmuştur. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde 2000-2010 ıylları arasında 10 yıl boyunca 'Yeni medya, dijital yayıncılık, internet gazetecilik, web sayfa tasarımı' dersleri verdim. Lisans dersleri verdim. Yüksek lisans ve doktora dersleri de verdim. Öğrencilerime dijital dünyayı, web programcılığını, kodlamayı, arşiv sistemlerini anlattım. 2 bini aşkın öğrenci yetiştirdim.”
“FETÖ'yü tanımam. FETÖ ile çekilmiş bir fotoğrafım yok. Onunla aynı sofrada yemek yemedim. Pensilvanya'ya hiç gitmedim. Yıllarca FETÖ'yü öve öve bitiremeyen, onu yere göğe sığdıramayanlar, ona 'Hocaefendi Hazretleri' derlerdi. Ben böyle bir ifadeyi hiç kullanmadım. FETÖ'ye 25 yıl boyunca hizmet eden, ondan maaş alan Hüseyin Gülerce gibi insanların FETÖ'ye güvenmesini, örgütün güçlenmesini, yaygınlaşmasıın sağlamadım. Ne benim ne ailemin boğazından FETÖ'nün tek bir kuruşu geçmedi. Buna rağmen ben örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmekle suçlanıyorum.”

“Tescilli FETÖ'cü Hüseyin Gülerce tanık, bense burada sanık koltuğunda oturuyorum. Telefonumda ByLock yok. Hiçbir Cumhuriyet yazarı veya yöneticisinin de yok. Bank Asya'da hesabım yok. TUSKON üyesi değilim. FETÖ'cü olarak bilinen hiçbir kurumla ilişkim yok. İddianamede FETÖ ya da herhangi bir terör örgütüyle ilişkim olduğuna dair tek bir kanıt yok. Buna rağmen 9 aydır hapisteyim.”

“Pensilvanya'ya hiç selam söylemedim. Ne istediniz de vermedik demedim. Bitsin artık bu hasret diye FETÖ'ye ülkeye dön çağrısı yapmadım. FETÖ ile hiçbir alanda hiçbir ortaklığım ve hiçbir alış verişim olmadı. MGK'da 2004 yılında verilen FETÖ raporunu yok hükmünde sayan ben değilim. 2010 yılında 'Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde FETÖ'yü tehdit olmaktan tümüyle çıkaran ben değilim. Bugün Türkiye'de darbeye karıştıkları gerekçesiyle yargılanan 160 general ve amirali ben terfi ettirmedim. Terfilerin altında kimin imzası var? Bu general ve amirallerin güvenlik soruşturmalarını ben yapmadım. Askeri lise, KPSS gibi sınavların sorularını ben çalarak, yüzbinlerce genci mağdur etmedim.”

“15 yıl boyunca Pensilvanya ziyareti New York uçaklarını dolduran siyasetçi ve politikacılar kimlerdi? Neden bunların listesi çıkarılmaz. Hiçbir Cumhuriyetçi o uçaklarda yer almadı. AKP ile FETÖ'cülerin yakınlığını Türkiye'de bilmeyen var mı? Bu yakınlık, devletin, ordunun, emniyetin, yargının, eğitim kurumlarıınn, üniversitelerin bu çetenin eline geçmesinin en önemli anahtarı olmadı mı?

FETÖ'ye her türlü desteği verenler, 15 temmuzun taşlarını döşeyenler Cumhuriyetçiler değildi.”

“Dün FETÖ'cüler Cumhuriyetçileri Ergenekonculukla suçlayıp hapse attılar. Bugünse Cumhuriyetçiler FETÖ'cü diye suçlanıyorlar ve yine hapisteler. Amaç aynı: Cumhuriyet'i susturmak. Fakat bu sefer ikinci bir amaç daha var. Tüm medyaya gözdağı vermek. Korku iklimi yaratmak. Tüm muhalif sesleri susturmak.”

“Ne yazık ki, FETÖ'cü çetenin geçmişte ODATV, Balyoz, Ergenekon gibi davalarda uyguladığı yöntemlerin benzerleri bugün muhalif sesleri kısmak için uygulanıyor. FETÖ'cü savcı Zekeriya ÖZ ülkeden kaçtı ama geriye korkunç bir miras bırakmış.”
“İddianameye göre Emre Aktaş adlı bir ByLock'çuyla konuşmuşum. Emre Aktaş beni aramış. Görüşme 19 saniye sürmüş. Başka bir iletişim kaydı da yok. Ben gazeteciyim. Müneccim değil. Beni arayan kişinin telefonunda ByLock olup olmadığını bilemem. Emre Aktaş'ın beni aradığında ByLock kullanıcısı olmadığını biliyorum. Nereden biliyoruz bunu? Çünkü HTS kayıtlarında aslında yazıyor. Çünkü HTS kayıtlarına göre Emre Aktaş beni 12 Şubat 2013 tarihinde saat 17.54'te aramış. O tarihte ByLock programı henüz icat edilmemişti. İletişim kaydımın olduğu iddia edilen ikinci ByLock'çu Mücahit Koç adlı kişiymiş. Onu da tanımam. Fakat o da ByLock'çu değil. Bu kişi beni aramış. Yani ben aramış değilim. O da 2 Şubat 2014 tarihinde aramış. O da ByLock'çu değil. Çünkü ByLock bu tarihten iki ay sonra piyasaya çıktı.”

“İletişim kaydım olan bir başka kişi FETÖ'cüymüş. Adı Niyazi Karakülah'mış. 18 Mayıs 2013 yılında kendisine bir mesaj atmışım. Niyazi Karakülah adlı bu kişiyi tanımıyorum. Mesaj falan da atmadım. FETÖ hangi tarihten itibaren suç örgütü sayılıyor? Daha somut söylemek gerekirse: 2013 yılında Fethullah Gülen Cemaatinden olan bir kişiye mesaj geçmek suç mu? Fethullah Gülen o tarihte örgüt lideri olarak mı görülüyor? Onunla konuşmak, telefon etmek, bağlantı kurmak suç mu? 2013 yılı Eylül ayında Türkiye'nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Fethullah Gülen'i Pensilvanya'da ziyaret etti. Görüşme iki saat sürdü. Neler konuşuldu tam olarak bilmiyoruz. Görüşmenin bir bölümünde Türkiye'nin Suriye politikası konuşulduğu söyleniyor. Bu durumda FETÖ ile görüşen Ahmet Davutoğlu şimdi suç mu işlemiş oldu? Örgüt lideri ile görüşmekten dolayı suçlu mu?”

“Davutoğlu görüşmesinden yaklaşık bir ay sonra 20 Ekim 2013 tarihinde Gülen ABD'de, rahatsızlık geçirdi. Tansiyon yüksekliğinin yol açtığı ritm bozukluğu nedeniyle 12 saat hastanede kalmış. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Fethullah Gülen'i telefonla arayarak 'geçmiş olsun' dileklerini ilettiler. Yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Fethullah Gülen'i arayıp geçmiş olsun demekle suç mu işlemiş oldu? Savcıların söylemeye çalıştığı şey bu mu?”

“Gülen de 24 Ekim 2013 tarihli Zaman Gazetesi'ne bir iki sayfalık bir ilan vermiş. Bu ilanda kendisini arayan, dost ve yakınları aracılığıyla şifa dileklerini iletenlere teşekkür etti. Teşekkür listesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek de yer alıyor. Bu durumda Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Cemil Çiçek de suç mu işlemiş oldular. Ayrıca sözü edilen tarihte bu davada tanık olarak yer alan Hüseyin Gülerce hala FETÖ'nün emrinde çalışıyordu. Hazır tanık olarak buraya gelmişken savcılar kendisini hapse mi atacaklar? Ayrıca aynı yıl dönemin başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan 30 Kasım 2013 tarihinde '2004'teki MGK kararı hükümet tarafından yok hükmünde kabul edilmiştir' demecini vermiştir. Bu durumda Yalçın Akdoğan FETÖ örgütünü korumuş mu oldu?”

Kara, FETÖ soruşturması şüphelisi kişilerle görüşme kaydının bulunduğu iddiasıyla ilgili olarak şunu söyledi:

“Meğer ETS turizm şirketiyle ilgili bir FETÖ soruşturması sürdürülüyormuş. Hem de 2014'ten bu yana. Cezaevinde yattığım 9 aylık süre boyunca neredeyse her akşam televizyondan ETS turizm şirketinin reklamlarını izledim. Neredeyse her hafta okuduğumuz gazetelerde tam sayfa ETS şirketinin reklamları yayınlandı. ETS turizm şirketiyle telefon görüşmesi yaptığım doğrudur. 2015 yılında bebeğimizle rahat edelim diye 'bebek dostu' ucuz bir otel aradık. Sonra rezervasyon yaptırdık. Havaalanından tesise yapılacak transferin saatini belirlemek için birkaç kez şirket yetkilileriyle telefonda konuştuk. Şimdi bu suç mudur? Eğer bu şirket üzerinden rezervasyon yapmak, telefonla görüşmek suçsa, nasıl oluyor da gazetelerde sayfa sayfa reklamları yayınlanıyor? Bu şirketi hemen kapatmak gerekmez mi? Bu şirketin her yıl 600 bin kişiyle bağlantı kurduğu belirtiliyor. Şirket hakkında 2014 yılında bir soruşturmanın başlatıldığı söyleniyor. Her yıl 600bin kişi şirketle bağlantı kurduğuna göre 2014 dahil 2017'ye kadar 4 yıl geçti. Demek ki bugüne kadar 2.4 milyon kişi şirketi aramış. Demek ki 2.4 milyon kişi potansiyel suçlu durumunda. Böyle bir suçlama olabilir mi? Bu mantığa sığar mı?”

“Diyelim ki ortalama bir insan bir yılda 30 telefon kaydı oluştursun. Türkiye'de 200 bin ByLock'çu var. Her biri 2014'ten bu yana 2 yıl içinde 60'ar telefon kaydı oluştursa şu anda Türkiye'de 12 milyon suçlu var demektir. Kaldı ki öyle meslek grupları var ki, onların ByLock'çularla konuşma olasılığı çok daha yüksek. Bir kere muhtarların tümünü hemen hapse atmak gerekecektir. Sonra gazetecileri, avukatları, aile hekimlerini... Diğer yandan AKP milletvekilleri kaç ByLock'çuyla görüşmüşlerdir?”

“Cumhuriyet AKP'nin iktidara geldiği günden bu yana iktidarın uygulamalarına karşı eleştirel bir tutum içindeydi. Bu tutumunda hiçbir değişiklik olmadı. Hatta 2008'de yanlış anımsamıyorsam 'Tehlikenin farkında mısınız' diye bir kampanya da yürütmüştü Cumhuriyet gazetesi. Fakat dün hükümetin hoşuna gitmeyen haberler yayınlayan Cumhuriyet Gazetesi bugün hükümetin hoşuna giden haberler yayınlamaya başlamadı ki. Dün muhalifken bugün yandaş olmadı ki.