'Gözaltındaki Tükel yalnızca TTB başkanı değil, İÜ'nün rektörü'

'Gözaltındaki Tükel yalnızca TTB başkanı değil, İÜ'nün rektörü'

TTB operasyonuna tepki gösteren akademisyen Dölek, “Gözaltına alınan, görevden uzaklaştırılan sadece TTB Başkanı değil, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’nin Rektörüdür” dedi.

İleri Haber

İstanbul Üniversitesi'nde (İÜ) 2015 yılında gerçekleştirilen rektörlük seçimlerinde birinci olan ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanmayarak rektörlük hakkı gasp edilen; yayınladıkları TTB bildirisinin ardından 30 Ocak'tan bu yana da gözaltında tutulan Prof. Dr. Raşit Tükel'e yönelik saldırı sürecini, kendisi de İÜ'den ihraç edilen Eğitim Sen'li akademisyen Levent Dölek ile konuştuk.

İÜ Rektörü Yunus Söylet'in 7 Haziran 2015'te yapılacak seçimlerde AKP'den milletvekilliği aday adaylığı için 10 Şubat 2015 tarihinde istifa etmesinin ardından İÜ Tıp Fakültesi Psikiyatrı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Raşit Tükel, İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi’nin (DÜG) yeni rektör adayı olarak seçimlere katıldı.

Farklı üniversitelerden 257 akademisyen seçimler öncesi Prof. Dr. Raşit Tükel’i desteklediklerini “Soruşturmaların, antidemokratik uygulamaların, güvenlik kuvvetleri ve uygulamaların olmadığı, özgür, özerk-demokratik bir üniversite için, yaşam için, toplumdan ve özgürlüklerden yana araştırma ortamını yeniden inşa edeceğinden emin olduğumuz Prof. Dr. Raşit Tükel’i destekliyoruz” açıklamasıyla ilan etmişti.

SEÇİLMİŞ REKTÖR: RAŞİT TÜKEL

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyesi Tükel, 12 Mart 2015'te gerçekleştirilen yeni rektör seçimlerini önemli bir oy farkıyla kazandı. Yunus Söylet’in istifası sonrası vekaleten rektörlüğe getirilen Mahmut Ak ise ikinci oldu. İÜ Rektör Adayı Belirleme Seçimi sonuçlarına göre en çok oyu alan 6 adayın ismi, 16 Mart 2015 tarihinde Yüksek Öğretim Kurulu’na (YÖK) gönderilecek, 19 Mart 2015 tarihli YÖK Toplantısı’nın ardından üçe indirilen adaylar, 20 Mart 2015 tarihinde Cumhurbaşkanlığı’na sunulacaktı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise, üç aday arasından birini seçerek İstanbul Üniversitesi’ne rektör olarak atayacaktı.

YÖK tarafından keyfi biçimde seçilen 3 adayın cumhurbaşkanına bildirilmesi, cumhurbaşkanının da yine keyfi biçimde dilediği ismi rektörlüğe ataması uygulamasına karşı çıkan ve birinci olamayan adayların çekilmesi gerektiğini söyleyen Raşit Tükel, 2012’deki rektörlük seçimlerine katılarak 631 oyla ikinci sırada yer almış ve adaylıktan ayrıldığını açıklamıştı. Ancak, YÖK ve Erdoğan işbirliğiyle rektörlük koltuğuna oturmayı hedefleyen Mahmut Ak, 2015 seçimlerinde adaylıktan çekilmedi.

YÖK, REKTÖR SEÇİLEN TÜKEL'İ İKİNCİ SIRAYA DÜŞÜRDÜ

Tükel’e yönelik hukuksuzluklar zinciri, YÖK’ün, İÜ’ye yapılacak rektör ataması için 20 Mart 2015'te Erdoğan’a gönderdiği listede birinci sıraya, seçimi 1202 oyla kazanan Prof. Dr. Raşit Tükel yerine 908 oy alan Mahmut Ak’ı çekmesiyle başladı.

Adayların seçimlerdeki oyları şöyleydi:

Prof. Dr. Raşit Tükel: (Aldığı oy sayısı: 1202)

Prof. Dr. Mahmut Ak: (Aldığı oy sayısı: 908)

Prof. Dr. Harun Cansız: (Aldığı oy sayısı: 382)

YÖK’ün Erdoğan’a yollanan listede ise adaylar şu sırayla yer aldı:

1. Prof. Dr. Mahmut Ak (908)

2. Prof. Dr. Raşit Tükel  (1202)

3. Prof. Dr. Harun Cansız (382)

YÖK’ün listeyi açıklamasının ardından Tükel yaptığı açıklamada, “Bilim insanlarının iradelerine karşın, YÖK’ten, hangi gerekçeyle, hangi ölçütlerle bu sıralamayı yaptığını, kamuoyuna açıklamasını bekliyorum” diye seslenmişti.

YÖK’ün bu kararına bir tepki de Tükel’i ortak aday gösteren İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi’nden geldi. Açıklamada, “Bizler, Prof. Dr. Raşit Tükel’e oy veren ve destekleyen üniversite bileşenleri, YÖK’ün bilim insanlarının iradesine karşı aldığı bu kararı reddediyor; bu kararın hangi gerekçeyle alındığının kamuoyuna açıklanmasını talep ediyoruz” çağrısı yapılmıştı.

ERDOĞAN SANDIĞI TANIMADI: MAHMUT AK'I ATADI!

Erdoğan, tüm bu yaşanan gelişmelere rağmen seçim sonuçlarını tanımayarak, 1202 oy alan Raşit Tükel yerine seçimde ikinci olan Mahmut Ak’ı atadı.

YÖK’ün listesinin ardından Erdoğan’ın ataması da yurttaşların, akademisyenlerin ve öğrencilerin tepkisiyle karşılaştı. Sosyal medyada "#BenimRektörümRaşitTükel" hashtagiyle atamaya tepki gösterildi, eylemler üniversitede de sürdü. Hukusuzluğa tepki gösteren üniversite öğrencileri saatler süren İÜ’yü terk etmeme eylemi yaptı.

MEŞRU REKTÖR TÜKEL: SONUCUNA BAĞLI KALMAYACAKSANIZ, SEÇİM NİYE YAPILIR?

Prof. Dr. Tükel, Mahmut Ak'ın atanmasının ardından yaptığı açıklamada, “Sonucuna bağlı kalmayacaksınız, bir seçim niye yapılır? Sandığın iradesine oy verenlerin iradesine bağlı bir karar almayacaksanız, bir atama yapmayacaksanız, seçimi niye yaparsınız? Hangi gerekçeyle sıralamayı değiştirirsiniz?

Üniversiteler yalnız değil. Bundan sonraki süreçte bu mücadeleyi yükseltmemiz önümüzdeki görev. Bütün üniversitelerin akademik, özgür, demokratik katılımcı kurumlar olması için çalışmalarımızı her koşulda sürdürmemiz, önümüzdeki görev olarak duruyor” demişti.

MAHMUT AK'IN SİCİLİ: IŞİD'CİLER İÜ'DE, ÖĞRENCİLER GÖZALTINDA

Hukuksuzca hak etmediği rektörlük koltuğuna atanan Mahmut Ak ise, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği dönemlerinde olduğu gibi İÜ’yü IŞİD destekçilerine ve kolluk kuvvetlerine açık hale getirdi. Ellerini kollarını sallayarak üniversite kampüsüne girebilen IŞİD yanlılarına karşı direnen öğrenciler, polis ve ÖGB tarafından defalarca saldırıya uğradı.

Üniversitede şiddetini giderek artıran gözaltılar ve saldırıların en açık örneklerinden biri, 28 öğrencinin asılan afişler gerekçe gösterilerek gözaltına alınması ile yaşandı. 2 Nisan 2015 tarihinde gözaltına alınan 28 öğrenci, Vatan Emniyet’te polisin insanlık dışı uygulamasıyla ters kelepçe takılıp yerde yüzüstü yatırılarak saatlerce bekletildi. İşkence edilen öğrenciler hakkında daha sonra, 'toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet' suçlamasıyla 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılacaktı. Atanmış rektör Mahmut Ak, Erdoğan'ın izinden ayrılmıyordu.

ERDOĞAN’IN ATADIĞI REKTÖRÜN SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞI, SEÇİLMİŞ REKTÖRÜN BARIŞ ÇABASI

Atandığı için Erdoğan’a vefa borcunu ödemek isteyen Ak, tarihler 22 Ocak 2018'i gösterdiğinde, Afrin saldırısıyla ilgili "Üniversitemiz gönüllü desteğe hazır" mesajı yayınladı. Tükel’in yerine atanan Ak, AKP'nin TSK ve ÖSO eliyle Afrin'e başlattığı saldırıyı destekleyerek mesajında şu ifadelere yer verdi: “İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi doktorlarımız Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Afrin bölgesinde teröristleri etkisiz hale getirmek, dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak üzere başlatılan ‘Zeytin Dalı Harekatı’na gönüllü olarak sağlık hizmeti vermeye hazırdır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bütün unsurlarıyla bu harekâta hazır olduğunu biliyoruz. Destek olmak amacıyla tıp fakültelerindeki doktorlarımız, sahip oldukları deneyimleriyle bölgede verilebilecek her türlü sağlık görevinde Türk askerinin yanında yer almaya hazırdır.”

Raşit Tükel'in başkanlık görevini yürüttüğü Türk Tabipleri Birliği (TTB) ise, Afrin saldırısına karşı “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” başlıklı bir açıklama yayınladı. TTB'nin 24 Ocak'ta yayınladığı açıklamada “Biz hekimler uyarıyoruz: Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur. Her çatışma, her savaş; fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir. Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır. Savaşa hayır, barış hemen şimdi!” denilmişti.

ERDOĞAN HEDEF GÖSTERDİ SORUŞTURMA AÇILDI

Bildirinin yayınlanmasından iki gün sonra AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı konuşmada TTB’yi hedef gösterdi. Erdoğan, “Bu terörist sevicilerin bugüne kadar ‘Barışa evet’ dediklerini duymadık. Bunlar bugüne kadar güneydoğuda, doğuda, vatandaşlarım şehit edildi. İçeride olan terör uygulayıcılarına yönelik en ufak açıklama duyduk mu? Duymadık. Bunlar bu işin içindeler” ifadelerini kullandı.

Erdoğan'ın hedef göstermesinin ardından 30 Ocak tarihinde, TTB Merkez Konseyi üyesi 11 hekim hakkında gözaltı kararı verildi. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında haklarında gözaltına kararı çıkarılan TTB Merkez Konseyi Başkanı Raşit Tükel ile Merkez Konseyi üyeleri Sezai Berber, Sinan Adıyaman, Selma Güngör, Hande Arpat, Ayfer Horasan, Taner Gören, Funda Obuz, Yaşar Ulutaş, Nazım Yılmaz, Şeyhmus Gökalp bulundukları illerde gözaltına alındıktan sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürülürdü. Gözaltına alınan 11 hekimden Sinan Adıyaman, Ayfer Horasan ve Şeyhmus Gökalp, 2 Şubat günü savcılık ifadelerinin ardından çıkarıldıkları mahkemede adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

TTB’nin 8 yöneticisi ise bugün itibariyle tam 7 gündür hala gözaltında tutuluyor.

Gözaltıların ardından konuşan Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, kendilerinin suç duyurusunda bulunduğunu söylemiş, “Tabipler Birliği kendisine yakışmayan bir şey yapmıştır. Bu Türk tabiplerini temsil eden bir tavır değildir. Aynı zamanda yasal olarak da bize göre suç oluşmuştur. Biz kendileri ile ilgili suç duyurusunda bulunduk bundan ötesi yargının işidir” ifadeleriyle hedef göstermeye devam etmişti.

ATANMIŞ REKTÖRDEN, SEÇİLMİŞ REKTÖRE UZAKLAŞTIRMA

Hedef gösterme ve gözaltı sürecinin devamında, TTB Merkez Konseyi Başkanı Raşit Tükel ile birlikte TTB Merkez Konsey üyesi Taner Gören, İÜ tarafından üç aylığına görevlerinden uzaklaştırıldı. Erdoğan torpiliyle rektörlük koltuğuna oturan Mahmut Ak’ın hareketi, AKP Genel Başkanı Erdoğan’a vefa borcunu ödüyor şeklinde yorumlandı.

'BU SÜREÇ TÜRKİYE'DE BİR İSTİBDAT REJİMİNİN İNŞASIDIR'

İlerici, aydın, barış savunucusu bir hekim olan Tükel’e yönelik rektörlük hakkının gaspıyla başlayıp, başkanlığını yürüttüğü TTB’ye yönelik soruşturmayla devam eden bu hukuksuzluk sürecini OHAL KHK'ları ile İÜ'deki görevinden ihraç edilen Eğitim Sen'li akademisyen Levent Dölek ile konuştuk.

"Bu süreç Türkiye’de bir istibdat rejiminin inşasıdır" diyen Dölek, TTB’nin halkın sağlığı ve barışını savunan bildirisine yönelik saldırının, akademisyenlerin ihraç edilmesinde olduğu gibi bu sürecin bir parçası ve önemli bir merhalesi olduğunu söyledi.

[ih2]

‘GÖZALTINA ALINAN KİŞİ SADECE TTB BAŞKANI DEĞİL, İÜ’NÜN REKTÖRÜDÜR’

Tüm bu saldırıların öncesinde, Tükel’in rektörlüğünün gasp edilmesinin İÜ’de istibdadın provası olduğunu söyleyen Dölek, "Sadece hocaya oy veren akademisyenlerin değil; asistanlardan, taşeron işçilerine, idari personelden öğrencilere kadar üniversite bileşenlerinin rektörü Raşit Tükel’di. Hala da öyledir. Gözaltına alınan, görevden uzaklaştırılan sadece TTB Başkanı değil İstanbul Üniversitesi rektörüdür. Hoca bu teveccühü sadece rektörlük seçimiyle elde etmedi. Onu da söyleyeyim. Emek mücadelesindeki duruşu ve eylemliliği onu bu noktaya getirmiştir. Taner Gören hocamız da keza öyledir. Bizler de sosyalist fikirlerimizin yanı sıra üniversitedeki asistan mücadelemiz sendikal faaliyetlerimiz yüzünden atıldık. Dolayısıyla üniversitenin tamamına ama özellikle de emekçi bileşenlerine yönelik bir saldırıdır bu" dedi.

'CUMHURPATRONLUĞU’ SİSTEMİYLE YÖNETİM

Dölek, sözlerine şöyle devam etti:

"Bugün inşa edilen istibdat rejimini salt 'tek adamlık' eleştirisi üzerinden okumak yetersiz kalır. Mesele savaş ve barış tartışmasının da ötesinde anlamlar taşıyor. Bu sürecin bir de sınıfsal karakteri var. Tayyip Erdoğan, patronlara döndü dedi ki: 'OHAL’i patronlar daha rahat çalışsın diye yapıyoruz.' Açıkça grev yasaklarını savundu. Nitekim metal işçilerinin grevinin yasaklanması da bunun son örneği. Peki üniversitede durum farklı mı? Üniversitenin ticarileşmesi 12 Eylül’den bu yana en hızlı şekilde bu dönemde hayata geçiyor. Bilim emekçilerinin iş güvencelerinin kaldırılmasından, kalite kurullarına ve teknoloji transfer ofisleri adı altında kamu üniversitelerinde şirketleşme ve daha pek çok uygulama ile üniversiteler sermayenin alabildiğine rahat çalıştığı yerler haline geliyor.

Erdoğan, başkanlık sistemini savunurken 'Türkiye’yi anonim şirket gibi yönetmek lazım' diyordu. Bu anlamda Türkiye’nin önüne bir Cumhurpatronluğu sistemi getirdi. İstanbul Üniversitesi’nde de buna paralel bir gelişme gördük. Patronun atadığı bir CEO’nun tavırlarıyla yönetilen bir üniversite var şimdi. Atanmışın seçilmişi bu kadar fütursuzca uzaklaştırabilmesinin temelinde bu yatıyor. Son derece sembolik ve anlamlı olduğu kanaatindeyim."

[ih3]

‘RAŞİT TÜKEL’İN, TANER GÖREN’İN MAKAMA İHTİYACI YOK’

Akademiye yönelik saldırının sınıfsal karakterini görerek sınıfsal bir cevap üretilmesi gerektiğini belirten Dökel, bunun hem içerik hem de biçim olarak mümkün kılınması gerektiğini söyledi. Üniversite alanında örgütlü eğitim ve sağlık emekçileri sendikalarına büyük görev düştüğünü, verilen tepkinin, gösterilen dayanışmanın çok önemli olduğunu vurgulayan Dökel, "Baskı altında yozlaşmaya karşı da bir direniştir bu. Ama üniversitenin toplumdan yalıtık hali bu dönemde mücadele için büyük handikap oldu. Üniversitenin kampüs sınırları içinden üretebileceği enerjinin sınırları olduğunu görüyoruz. Raşit Tükeller, Taner Görenler hayattaki duruşları ve mücadeleleriyle bu özelliği olan, başkaları gibi söz söylemek, etkili olmak için makama mevkiye ihtiyaç duymayan insanlar. Şimdi, üniversitenin tüm toplumun hürriyet kavgasının bir parçası olarak kendini konumlandırması lazım. Böylece kampüs dışına atılmanın zararını asgariye indirmek de, kampüsün içinde hala tükenmemiş olan potansiyeli açığa çıkarmak da ve mücadeleyi yükseltecek yeni olanaklar yakalamak da mümkün olacaktır" diye konuştu.