Danıştay, TİP'in İstanbul Sözleşmesi itirazını reddetti

Danıştay, TİP'in İstanbul Sözleşmesi itirazını reddetti

Danıştay, TİP'in İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılmasının hukuka uygun olduğuna yönelik karara karşı temyiz başvurusunu reddetti. 6284 sayılı kanun "güvence" olarak gösterilirken, başvuruda belirtilenin aksine İstanbul Sözleşmesi'ne tabi olmakta kamu yararı olmadığı savunuldu.

İleri Haber

İstanbul Sözleşmesi'nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı, 20 Mart 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanmış ve bu kararla 1 Temmuz’da uygulamaya konulmuştu. Sözleşmesinin feshine ilişkin Danıştay'da görülen davalar sonucu 14 Haziran 2022’de, fesih kararının Anayasa'ya uygun olduğu belirtilerek davaların reddine karar verilmişti. 

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP), Danıştay'ın söz konusu kararına karşı yaptığı temyiz başvurusu da oy çokluğu ile reddedildi. Ret kararında, AKP'nin yaptığı görüşmeler ile Cumhur İttifakı'na dahil ettiği HÜDAPAR ile Yeniden Refah Partisi'nin hedef aldığı ve kaldırılmasını talep ettiği 6284 sayılı kanun "güvence" olarak gösterildi.

Hukuki değerlendirmeye ilişkin bölümde, İstanbul Sözleşmesi'nin 1. maddesine atıf yapılarak, özetle, 'Kadına yönelik ve aile içi her türlü şiddeti önlemek, kovuşturmak, ortadan kaldırmak ve şiddet mağdurlarını korumak; kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı sona erdirmek, bu konuda uluslararası işbirliğini güçlendirmek; kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak üzere etkili bir işbirliği yapmaları için örgütlere ve kolluk kuvvetlerine destek ve yardım sağlamak olduğu' ifadelerinin yer aldığı belirtildi.

Sözleşmenin "genel olarak kadın hassasiyetini ön plana çıkardığı" değerlendirmesinde bulunulurken, "başta kadına karşı olmak üzere aile içi şiddeti önleme amacını taşıdığı, şiddet olgusuna bir yorumlama getirdiği, bu sayede şiddet sorununu çözme çabalarını geliştirdiği görülmektedir" denildi.

'İÇ HUKUK' SAVUNMASI

Konuya ilişkin iç hukukta yer alan düzenlemelere işaret edilen bölümde ise AKP'nin ittifak pazarlıklarında kaldırılması gündeme gelen 6284 sayılı kanuna da işaret edilerek, "Anayasa'da, devlete, gerek kadın ve erkek eşitliğini sağlamak gerekse de her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak konusunda yükümlülükler getirilmiş, bu doğrultuda 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve konu ile ilgili diğer mevzuatta kadına karşı ve aile içi şiddetin önlenmesi yönünde birçok düzenleme yapılmıştır" ifadeleri kullanıldı.

İPTAL KARARINDA HUKUKA AYKIRILIK GÖRÜLMEDİĞİ BELİRTİLDİ

"Anayasa ve kanunlar uyarınca başta kadına karşı olmak üzere aile içi şiddetin önlenmesi noktasında, idareye yüklenen görev ve sorumlulukların idare tarafından etkin bir şekilde yerine getirilmesi gerektiğinde şüphe bulunmamaktadır" sözleri ile devam eden değerlendirmede, "yerindelik" ilkesi gerekçe gösterildi ve Erdoğan tarafından alınan kararda hukuka aykırılık görülmediği savunuldu.

İlgili bölümde şu ifadeler yer aldı:

İdarenin, Anayasa ve kanunların yüklediği kadına yönelik ve aile içi şiddetin önlenmesi konusunda gerekli görevleri yürütürken, uluslararası bir sözleşmeye taraf olma veya olmama veyahut taraf olunan bir sözleşmeden çekilme noktasındaki tercihi yerindelik alanına ilişkindir.

Bu noktadan hareketle, idarenin yargı kararları vasıtasıyla herhangi bir araç veya yöntem seçmesi noktasında zorlanması, Anayasa ve 2577 sayılı Kanun uyarınca yasaklanan yerindelik denetimi anlamına geleceğinden, idarenin takdir yetkisi kapsamında imzaladığı bir sözleşmeyi feshedebilmesine de hukuken bir engel bulunmadığı sonucuna varıldığından, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında, konu, sebep ve amaç unsurları yönünden de hukuka aykırılık görülmemiştir.

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NE TABİ OLMAKTA KAMU YARARI YOK'

TİP tarafından yapılan başvuruda dava konusu kararın kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırı olarak tesis edildiğinin belirtilirken, bu itiraza karşın Anayasa'da ayrım gözetmeksizin herkesin eşitliğinin sağlandığına yönelik ifadelerin açıkça ifade edildiği savunuldu.

İç hukuka bir kez daha işaret edilen hukuki değerlendirmede, İstanbul Sözleşmesi'ne tabi olmayı gerektirecek bir kamusal yarar görülmediği söylendi ve şu ifadeler yer aldı:

Daire kararında ortaya konulduğu üzere, başta kadına karşı olmak üzere aile içi şiddetin önlemesi konusunda 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un yayımlanarak yürürlüğe girdiği, bu kanunun 1. maddesinde kanunun amacının şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemek olduğu görülmüştür.

Dolayısıyla kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda yukarıda yer verilen sözleşmeye taraf olma ve bu doğrultuda anılan sözleşme ve ona bağlı açıklayıcı metinde getirilen anlayış ve yaklaşıma tabi olmayı kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden gerektiren bir zorunluluk bulunmadığından davacı iddialarına hukuken itibar edilmemiştir.

KARŞI OYDA 'TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ' VURGUSU

Oy çokluğu ile alınan karara karşı oyda ise son kararda belirtilen gerekçelerin aksine İstanbul Sözleşmesi'nin toplumsal cinsiyet eşitliğini de içeren çok daha kapsamlı bir niteliğe sahip olduğu vurgulandı. Sözleşmenin amaçları arasında "özel durumlar için korunması yapılan kişiler" olduğu ve "hamile kadınları ve küçük çocuklu kadınları, zihinsel veya bilişsel bozuklar da dahil olmak üzere engelli kişileri, kırsal veya ücra alanlarda yaşayan kişileri, madde bağımlılarını, seks işçilerini, ulusal veya etnik azınlık geçmişi olan kişileri, kaçak göçmenler ve mülteciler dahil göçmenleri, gey erkekleri, lezbiyen kadınları, biseksüel ve cinsiyet değiştiren kişileri ve bunun yanında HIV pozitif kişileri, evsiz kişileri, çocukları ve yaşlıları" içerdiği kaydedildi.

Ayrıca, sözleşmenin feshi için Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne bildirim yapılması gerektiği kaydedildi.

DAHA FAZLA