Bilge Bulut yazdı: Yeni rejime karşı yeni mücadele odağı

Bilge Bulut yazdı: Yeni rejime karşı yeni mücadele odağı

"TİP, Saray Rejimi’nin saldırısına uğrayan, tarihsel süreçte edindiği kazanımları birer birer yitiren farklı özne ve alanlardaki mücadele başlıklarını ortaklaştırmanın zeminini ise “Gezi Direnişi’nde güç kazanan kardeşlik arzusu ve dayanışma bilinci”nde bulduğunu belirtiyor."

Bilge Bulut

2002 yılında iktidara gelişinden bu yana AKP’nin adım adım uyguladığı fiili değişiklikler ve bu fiili değişiklikleri kurumsallaştıran son iki köşe taşı 16 Nisan Referandumu ile 24 Haziran seçimlerinin ardından yeni bir rejime geçtiğimiz gerçekliği apaçık önümüzde duruyor. Cumhuriyetin temel kodlarıyla çok da oynamadan sermayenin taleplerini yerine getiren herhangi bir burjuva hükümeti olmanın çok ötesinde, devletin kendisi haline gelen AKP, tüm gücün tek bir kişide toplandığı bir Saray Rejimi kurdu.

Bu yeni rejim neo-liberal politikalara dayanır, piyasacıdır. Kamu varlıklarını “babalar gibi” satar, yandaşlara peşkeş çeker, doğal varlıkları yağmalar. İşçi düşmanı, sermaye dostudur.  OHAL’i grev tehdidi olan yerlere müdahale aracı olarak kullanır, sermayenin önünü açar. Yolsuzlukta bir dünya markasıdır. Alabildiğine baskıcıdır, yıllardır kayıp evladını arayan 82 yaşındaki bir Cumartesi Annesini bile gözaltına almaktan geri durmaz. Toplumu “biz” ve “onlar” olarak bıçak gibi ikiye böler, kendinden olmayan farklı görüşleri ve yaşam biçimlerini tümüyle dışlar. Üstelik “biz”in bir bölümünü kolluk kuvvetine ek bir sokak gücü olarak donatır, bir seçim gecesi bu sokak gücünün ellerinde silahlarla gövde gösterisi yapmasına izin vererek “onlar”a gözdağı vermekten çekinmez. Rejim, dinci ve milliyetçidir. Kitlesini din kardeşliğiyle konsolide eder, rejimin yanlışlarına karşı oluşabilecek tepkileri “Türkleri kıskanan dış mihrakların oyunu” söylemiyle soğurur. Saray Rejimi’nde tüm güç tek bir kişide, reiste toplanır. Millet reisle, reis milletle özdeşleşir. Öyle ki reisi eleştirmek, milli iradeye hakaret, vatana millete ihanet kabul edilir. 

Tüm bu özellikler yeni rejimin faşist niteliğine işaret ediyor: Devlet-parti bütünleşmesi, lider (Führer) kültü, ağır baskı, sansür ve denetim, olağanlaştırılmış olağanüstü hal koşulları, devletin baskı aygıtlarına ek milis güçleri, iç-dış düşman tehdidine karşı sürekli konsolidasyon...

Kapitalizmin, açmazlar yaşadığı kriz dönemlerinde işleri kontrol altında tutma yöntemi olarak başvurduğu faşizm Türkiye’de adım adım inşa ediliyor. Dahası, bu süreç yalnızca Türkiye’de de yaşanmıyor. Yapısal krizlerinden kurtulamayan (doğası gereği kurtulamayacak olan) sermaye, küresel düzeyde de artık daha baskıcı, faşizan yöneticilere gereksinim duyuyor. Bu karşılıklı ilişki faşizme karşı mücadelenin aslında kapitalizme karşı mücadeleyi içermesi gerektiğini ve kapitalizme karşı gelmeyen bir anti-faşist mücadelenin yeterli olamayacağını gösteriyor.

Türkiye’de yeni rejim inşası ve faşizmin kurumsallaşma süreci üzerine bu saptamaları sıralamakla çok da yeni bir söz söylemiş olmuyoruz. Kimi farklar içerse de genel gidişat yönünde Türkiye solunun uzun süredir “tehlikenin farkında” olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Türkiye’de solun sorunu, var olan durumu çözümleyememekte değil, çözümlediklerini aşamamakta yatıyor.

Saptadığımız sorunlara karşı mücadele olanaklarını nasıl geliştireceğiz? Yeni rejimin gerici ve piyasacı saldırılarıyla darmaduman ettiği cumhuriyet ve laiklik ilkelerinde, işçi, kadın ve çocuk haklarında, barış içinde bir yaşamda, eğitimde, sağlıkta, adalette, basın ve ifade özgürlüğünde, kültür ve sanatta, doğada, kentlerde, yaşamın tüm alanlarında mücadeleyi nasıl yükselteceğiz? Faşizm koşullarında sosyalist bir çıkış yolu nasıl bulacağız? Solun yaratıcı ve kararlı yanıtlar bulması gereken sorular işte bunlar.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye İşçi Partisi web sitesi üzerinden kuruluş programını taslak olarak kamuoyuna duyurdu (http://tip.org.tr/) 

Üç bölümden oluşan programda bu sorulara yanıt arandığı ve çoklu mücadele alanlarını kapsayan bir sınıf mücadelesine işaret edildiği görülüyor. Türkiye’nin devriminin halkçı bir karakter taşıyacağını belirten TİP, faşizm ve sermaye egemenliği karşısında halk kesimleri ile işçi sınıfının çıkarlarının ortaklaştığının altını çiziyor:

“Türkiye’nin devrimi, sosyalist siyasal öznenin tüm toplumsal muhalefet dinamiklerini kendi bünyesinde birleştirerek tekleşmesi yoluyla gerçekleşmeyecektir. Sermaye egemenliğinin yaratmış olduğu sayısız toplumsal sorun, özel mücadele gündemlerine sahip olan toplumsal hareketlerin ve öznelerin varlığına yol açmıştır. Türkiye’nin tüm temel sorunlarının gerçek çözümünün sosyalizmde olması, bu hareket ve öznelerin meşruluğunu ve varlık zeminini ortadan kaldırmamaktadır. Bununla birlikte, söz konusu hareket ve mücadelelerin işçi sınıfının iktidar yürüyüşüne katılmaları ve Türkiye devriminin parçası haline gelmeleri vazgeçilmez bir ihtiyaçtır.”

Programın ikinci başlığı olan “Mücadele Programı”nda Türkiye İşçi Partisi, Kürt sorununu temelde sermaye egemenliğinin bir sonucu olarak saptıyor, Kürt halkının kendi geleceğini ve kaderini belirleme hakkını kabul ederken partinin bu konudaki tutumunda işçi sınıfının çıkarlarını önceleyeceğini belirtiyor. Tüm yurttaşların siyasal islam ve tarikatların kuşatmasından kurtulması için çaba harcayacağını ve Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesini destekleyeceğini, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve gericiliğe karşı kadın mücadelesini toplumsal kurtuluşun ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü, gençlerin özgürleşmesi ve ülke yönetiminde daha fazla söz sahibi olmaları gerektiğini söylüyor.

Kapitalizmin ve Saray Rejimi’nin kendini yeniden üretebilmesi için çevreyi ve doğayı talan etmesine, kentsel alanları ve kamusal mekânları yağmalamasına, ekolojik yıkıma yol açan enerji politikalarına karşı doğa-canlı odaklı politikalar için; cinsel yönelim ayrımcılığına son vermek için, engellilerin eşit yaşam haklarının önündeki engelleri kaldırmak için, herkese parasız, bilimsel, anadilde eğitim ile ücretsiz, ulaşılabilir sağlık hizmetleri sunmak için, bağımsız ve tarafsız bir yargı tesis edilene kadar halkın adalet talebini yükseltmek için, internet, basın, kültür ve sanat alanlarındaki her türlü baskıya, sansüre ve yozlaşmaya karşı toplumcu, özgür ve yaratıcı bir anlayış için mücadele edeceğini dile getiriyor.

TİP, Saray Rejimi’nin saldırısına uğrayan, tarihsel süreçte edindiği kazanımları birer birer yitiren farklı özne ve alanlardaki mücadele başlıklarını ortaklaştırmanın zeminini ise “Gezi Direnişi’nde güç kazanan kardeşlik arzusu ve dayanışma bilinci”nde bulduğunu belirtiyor.

Yeni rejim koşullarında faşizme ve kapitalizme karşı mücadelede sınıfı temel alan, ilerici, aydınlanmacı, özgürlükçü ve cumhuriyetçi hareket, özne ve bireyleri de kapsayan kitlesel bir sol odağa ihtiyaç duyduğumuz açık. Türkiye İşçi Partisi olarak farklı mücadele başlıklarını anti-kapitalist perspektifle ortaklaştırarak böyle bir kitlesel sol odak yaratmaya adayız. Memleketin ve yeryüzünün tüm geçmiş devrimci birikiminden beslenerek gözümüzü geleceğe, sosyalizmin iktidarına dikiyoruz. Cesaretle, akılla, kararlılıkla Türkiye solu sahnesine yeni bir adım atıyoruz. Yolumuz açık olsun.