Bakanlık onayladı: İstanbul’da kirliliğin nedeni yükselen inşaatlar

Bakanlık onayladı: İstanbul’da kirliliğin nedeni yükselen inşaatlar

Bakanlığın hazırlattığı ÇED raporuna göre İstanbul’da kirliliğin nedeni yükselen inşaatlar.

AKP döneminde mega projeler nedeniyle kent kuzeye, yani su havzalarının bulunduğu bölgeye doğru genişlerken, bu bölgelerde yapılaşma tehdidi arttı. Şehir merkezlerinde ise gökdelenler hızla yükselmeye devam ediyor. Bakanlığın hazırlattığı ÇED raporunda bu durumun altı çizilerek İstanbul’un son yıllarda genişlemesi nedeniyle su havzalarının yapılaşma baskısı altında olduğuna dikkat çekildi. 

Kocaeli Valiliği’ne bağlı Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde İstanbul ile Kocaeli arasında planlanan 64 km’lik otoyolun nihai Çevresel Etki Değerlendirme raporu yayımlandı. 733 nihai ÇED raporunda İstanbul ve Kocaeli’nde çevre, hava ve su kirliliğine ilişkin tespitler ve nedenleri yer aldı.

GELİR SEVİYESİ ÜLKE ORTALAMASININ ÜSTÜNDE ANCAK BUNUN BİR BEDELİ DE VAR

ÇED raporunda Kocaeli’ndeki çevre kirliliğine ilişkin “Kocaeli, yoğun sanayi, ulaşım hatları (D-100 ve otoban); aşırı nüfus artışı, plansız şehirleşme nedeniyle, ülkemizin çevre açısından en sorunlu bölgesidir” ifadelerine yer verilirken “Türkiye ekonomisine yön veren firmaların büyük çoğunluğunun faaliyet gösterdiği ilimizde kişi başına düşen gelir seviyesi ülke ortalamasının çok çok üstünde yer alırken ne yazık ki bunun bedeli hava, su, toprak kirlenmesi ve çevre kirliliği ile birlikte yaşamak olmuştur” dendi.

KİRLİLİĞİN NEDENLERİNDEN BİRİ MADENLER, TAŞ OCAKLARI

Raporda kirliliğin kaynaklarına ilişkin şu veriler yer aldı:

“Kocaeli’nde, hava kirliliğinin en büyük nedeni insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu kaynaklar sabit ve hareketli olarak iki kısımda değerlendirilebilinir. Madencilik ve taş ocağı etkinlikleri sırasında oluşan kirlilik, fabrikalardan kaynaklanan kirlilik, yerleşim alanlarında bulunan ev ve binalardan kaynaklanan kirlilik, sabit kirletici kaynaklar olarak isimlendirilir.”

İSTANBUL’DA KİRLİLİĞİN NEDENİ: DARALAN YEŞİL ALANLAR VE YÜKSELEN İNŞAATLAR

Raporda İstanbul’daki kirlilikle ilgili dikkat çekici şu ifadeler yer aldı: Gittikçe daralan yeşil alanlar ve gittikçe yükselen inşaatlar hava sirkülasyonunu engelleyerek kirlilik artışında önemli bir rol oynamıştır.

Raporda derelere boşaltılan atıkların kirliliğin en büyük nedeni olduğunun altı çizilerek “Yerleşim yerlerinin ve fabrikaların atık suları derelere, göllere veya denizlere verilmektedir. Su belli bir düzeyde ve nitelikteki kirlenmenin üstesinden gelebilmektedir. Suya bırakılan organik kirleticiler, suda bulunan bakterilerin ve erimiş oksijenin (Biyolojik Oksijen İhtiyacı, BOI) etkisiyle biyokimyasal ayrışmaya uğramaktadır.

Mineralizasyon denilen bu olay suyun kalitesinin bozulmadan sürebilmesini sağlayan doğal bir etkileşimdir. Ancak kirletici türlerinin giderek artması, kirleticinin öz yapısının değişmesi, nüfus yığılmaları ile kullanılan kirletici miktarının yükselmesi, mineralizasyonu etkisiz duruma getirmektedir. Özellikle zararlı ve tehlikeli atıklar olarak nitelendirilen inorganik ve radyoaktif maddeler bu açıdan bakıldığında yeni bir boyut oluşturmuşlardır. Havada ortaya çıkan kirlenme ve toprak kirliliği de suyun doğal dolanımı nedeniyle su kaynaklarını etkilemektedir” dendi.

‘İSTANBUL’DA BULUNAN DERELER BİRÇOK NOKTADA AÇIK KANALİZASYON OLARAK KABUL EDİLİYOR’

“İstanbul’da bulunan dereler birçok noktada açık kanalizasyon kabul edilerek sanayi ve yerleşimlerin atıksularının deşarj ortamı olmaktadır” tespitlerinin yer aldığı raporda bu deşarjların bazı noktalarda kontrollü bir şekilde ön arıtma veya arıtma tesislerinde arıtılan atıksuların deşarj edilmesi şeklinde olduğuna, bazı noktalarda ise izinsiz ve kaçak deşarjlar ve kentsel kanalizasyonun doğrudan deşarjı şeklinde olduğuna dikkat çekildi.

MUTLAK KORUMA BANDINDA 556 SANAYİ TESİSİ VAR 

Raporda mutlak koruma bandında 556 adet sanayi tesisinin bulunduğu belirtilerek “Su havzalarında yer alan toplam 1663 sanayi tesisinin 41 adedi göl, 515 adedi dere alanında olmak üzere toplam 556 adet sanayi tesisinin mutlak koruma bandında yer aldığı görülmektedir. Bu tesislerin hiçbiri mutlak koruma bandında bulunmaması gerekirken faaliyetlerine devam etmeleri su kirliliği açısından sorunları artırmaktadır” dendi.

‘İSTANBUL’UN GENİŞLEMESİYLE SU HAVZALARINDA YAPILAŞMA BASKISI ARTTI’

Raporda İstanbul’daki su havzaları için “Son 50 yıllık hızlı ve plansız kentleşmeden su havzaları önemli ölçüde etkilenmiş ve yer yer yoğun konut ve sanayi alanlarıyla işgal edilerek; amacı içme ve kullanma suyu sağlamak olması gereken bu doğal ortamlar, önemli ölçüde tahrip edilmiştir. Günümüzde İstanbul kentinin genişlemesiyle; başta Büyükçekmece Havzası olmak üzere, Terkos Havza’sında da yapılaşma baskısı hissedilmeye başlanmıştır” tespitlerine yer verildi.

OTOYOL, SİT ALANI BALLIKAYALAR’DAN GEÇİYOR

Artı Gerçek'ten Rıfat Doğan'ın haberine göre ÇED raporunda otoyolun dağcılar için önemli bir bölge olan birinci derece doğal sit alanı olan Ballıkayalar’dan geçtiği belirtildi. Ballıkayalar’ın özelliğine ilişkin şu değerlendirme yapıldı:

“Ballıkayalar Tabiat Parkı’nın ana kaynak değerleri; yaklaşık 200 milyon yıllık süreçte Orta Trias kireç taşlarının erimesi sonucu oluşmuş olan ve derin kanyon tipi özellik gösteren Ballıkayalar karstik boğaz vadisi ile, bu yapının oluşturduğu biyolojik, ekolojik ve jeomorfolojik çeşitliliktir. Tabiat Parkı sınırı içinde olmayan ancak yakın çevresinde ve hidrolojik havzası içinde bulunan yerleşimler, tarım ve endüstri alanları ile doğal yapının devamı niteliğinde olan sahalar Tabiat Parkı’nın ayrılmaz parçalarıdır.”

DAHA FAZLA