Ahmet Şık 'ambalajlarda depozito' vurgununu teşhir etti: 'Türkiye Çevre Ajansı kriz fırsatçılığının adıdır!'
Murat Kurum’un Türkiye Çevre Ajansı ile yapacağı ¨ambalajlarda depozito¨ uygulamasını eleştiren TİP Milletvekili Ahmet Şık, “İktidarınızın 2 sözcüklük özeti olan kriz fırsatçılığının adıdır Türkiye Çevre Ajansı” dedi.
İleri Haber
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un Türkiye Çevre Ajansı ile anlaşarak kağıt, plastik ve metal kullanılarak yapılan ambalajlarda depozito sistemine geçilmesi kararını eleştiren Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, “İktidarınızın 2 sözcüklük özeti olan kriz fırsatçılığının adıdır Türkiye Çevre Ajansı” dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda 2022 Merkezi Yönetim Bütçe ve 2020 Kesin Hesap Kanun teklifi görüşmeleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri ile devam etti.
Komisyonda milletvekillerine sunum yapan Kurum, çevre kirliliğini ve doğanın yükünü azaltmak iddiasıyla getirilen ücretli poşet uygulamasının ardından şimdi de kağıt, plastik ve metal kullanılarak yapılan ambalajlarda depozito sisteminin Türkiye Çevre Ajansı ile birlikte hayata geçirileceğini duyurdu.
‘KONUŞMANIZ AKP TOPLANTISI İÇİN GÜZEL AMA MUHALEFET TEMSİLCİLERİYLE OLAN BİR TOPLANTI İÇİN DEĞİL’
Kurum’un kitapçık halinde uzun bir konuşma yaptığına dikkat çeken Şık, “Güzel konuşma. Ancak ağzınızdan çıkan her sözün hak etmediği halde alkış aldığı bir AKP toplantısı için güzel bir konuşma. Yani muhalefet temsilcilerinin de olduğu bir toplantı için değil. Anlattıklarınızın her biri günlerce sürecek bir tartışma konusu ancak kısıtlı süreme sığdırabildiğim kadarıyla itirazlarımı dile getireceğim” dedi.
‘İKTİDARINIZIN FONA KATKI SUNMAKTAN İMTİNA ETMESİ UTANÇ VERİCİ’
İtirazlarını sıralayan Şık’ın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:
“Paris İklim Anlaşması’nın tarafı olduk dediniz. Paris İklim Anlaşması 2015 yılında imzalanıp 2016 yılında yürürlüğe girdiğinde AKP iktidarı doğa talanına karşı önlem almak için oluşturulan fona katkı sağlamamak için sözleşmeyi TBMM’ye getirmeyi reddetti. Doğayı talan eden birçok şirketin her yıl yüz milyonlarca lira vergi borcunu silen iktidarınızın son 2 bin yılın en hızlı sıcaklık artışını yaşadığı dönemde iklim değişikliğini korumak amacıyla fona katkı sunmaktan imtina etmesi utanç vericidir. Ki ülkelerin iklim değişikliği alanında yaptıkları bildirimleri inceleyen raporlarda Türkiye’nin iklim eylemlerinde ‘kritik derecede yetersiz’ kategorisinde yer almasının yanında sera gazı üreten ülkeler sıralamasında da 15’inci olduğunu da anımsatalım.
AKP’NİN GELİR GARANTİLİ İŞ MODELLERİNDEN BİRİ: TÜRKİYE ÇEVRE AJANSI
Türkiye Çevre Ajansı’nı kurduğunuzu söylediniz. Sanılıyor ki doğa dostusunuz. Çocuklarımıza miras bırakacağımız çevreyi koruyacaksınız. İktidarınızın 2 sözcüklük özeti olan kriz fırsatçılığının adıdır Türkiye Çevre Ajansı.
Türkiye Çevre Ajansı AKP iktidarının tipik gelir garantili iş modellerinden biri olarak ortaya çıkan bir modelden ibaret. Tıpkı şehir hastaneleri, İstanbul’un 3. Havalimanı, Osmangazi Köprüsü gibi Kamu Özel İşbirliğiyle (KÖİ) yürütülecek bir model olarak tasarlandı. ‘Kapasite mekanizması’ ile destek alan aralarında ithal kömür ve gaz kullanan santrallere 2020 yılında yaklaşık 1,5 milyar TL harcandı. 10 tane şehir hastanesi için yaklaşık 10 milyar TL harcandı. HES’lerin en büyük pay sahibi olduğu Yenilenebilir Enerji Destekleme Mekanizması’na fazladan verilen para 25 milyar TL.
‘HALKIN CEBİNDEN DAHA BAŞLANGIÇTA 10 MİLYAR LİRA ÇIKACAK’
Uzmanlara göre Türkiye Çevre Ajansı’nın depozito uygulaması ile halkın cebinden daha başlangıçta 10 milyar TL’nin çıkacağı hesaplanıyor. O da şimdilik. Yan, KÖİ projelerinde olduğu gibi, yani geçmediğimiz köprünün bedelini, gitmediğimiz otoyolun bedelini ödediğimiz gibi dönüşmeyen atıkların maliyetleri de halka dayatılacak. Ezcümle halk dışında bu işe el atan herkes bir şekilde yolunu bulacak. Tek kaybeden halk olacak. Yurttaşlar olacak.
ÜCRETLİ POŞET UYGULAMASI İLE ŞİRKETLER KÂRA GEÇİRİLDİ
Ücretli poşet uygulamasıyla plastik poşet kaynaklı 354 bin ton plastik atığın oluşumunu engelledik dediniz. Bakanlığınız özel şirketlere maliyeti olan konuları ucuz bir şekilde çözmek, hatta bunu kârlı bir hale getirmek konusunda inanılmaz mahir bir adres. O kadar başarılısınız ki ülkede her yıl 3,5 milyon ton plastik atık toprağa gömülürken, olayı 100 bin ton civarı poşete kilitleyip, şirketleri 50 milyon TL poşet masrafından kurtararak kâra geçirip, devlete de ek kaynak sağlayacağı düzenleme ile sadece 2019’da 400 milyon TL’yi halktan topladınız. Şirketleri 50 milyon TL’den fazla masraftan kurtarıp halka 400 milyon TL maliyet getiren ve 4 milyon ton plastiği de doğaya saldınız.
‘AVRUPA’DAN EN ÇOK PLASTİK ATIK ALAN ÜLKE TÜRKİYE’
Konuşmanızda Türkiye'nin 2020 yılında da Avrupa’dan en çok plastik atık alan ülkesi olduğunu, 2020 yılında Avrupa Birliği ülkeleri ve İngiltere’den toplam 659 bin 960 ton plastik atık ithal ettiğini memleketi plastik atık çöplüğüne döndürdüğünüzü söylemediniz.
Her gün 241 kamyon dolusu plastik atığın Türkiye’ye geldiğini ve son 16 yılda Avrupa’dan Türkiye’ye gelen plastik atıkların 196 kat arttığını gizlediniz. Türkiye’nin Avrupa plastik atık ihracatının yüzde 28’ini karşıladığını da. Çevre kirliliğinin önlenmesi amacıyla 2021’in ilk 10 ayında 41 bin 340 denetim gerçekleştirip 3 bin 287 tesise 255 milyon TL ceza uyguladık dediniz.”
ŞIK, KURUM’A SORDU: DOĞAYI KATLEDEN ŞİRKETLER HANGİLERİ?
Sayıştay raporundan yola çıkan Şık, şu soruları Kurum’a sordu:
1- Sayıştay raporlarında, bazı şirketlerin lisans almadan enerji tesisleri kurduğu yönünde tespitler var. Geçici faaliyet belgesi ya da lisans almadan faaliyette bulunan şirketler hangileridir?
2- Bazı şirketlerin zorunlu olmasına karşın, Sera Gazı Emisyonlarının izleme planları ve raporlarını bakanlığa vermediği tespit edilmiştir. Bu şirketler hangileridir? Neden bu şirketlere prosedür uygulanmamıştır?
3- Sayıştay raporlarında, Bakanlığın uygulaması gereken idari yaptırımları uygulanmadığını, kimi şirketlere mevzuattan az ceza kesildiğini; tüzel kişilere kesilen cezaların yüzde 26’sının, gerçek kişilere kesilen cezaların ise sadece yüzde 7’sinin tahsil edildiği yönündedir. Bakanlık neden şirketlere idari yaptırım uygulamamıştır? Bu şirketler hangileridir? Kesilen cezalar neden tahsil edilmemiştir?
4- Sayıştay raporlarında, ayrıca bitişik ada ve parsel üzerinde yer alan bazı şirketlerin ÇED sürecinden kapsam dışı kalabilmek için, normalde tek işletme olmasına rağmen iki farklı işletmeymiş gibi başvuru yaptığı, yönetmelikte yer alan sınır değerlerin altında kaldığı belirtilmiştir. Bu şirketler hangileridir?
‘DOĞA PATRONLARIN YAĞMASINA AÇILDI’
Soruların ardından Şık, eleştirilerine şöyle devam etti:
“Son 1 yılda korunan alan büyüklüğümüzü yüzde 10,6’dan 11,9’a çıkardık dediniz.
İktidarınızın, ülkenin ormanlarını, su kaynaklarını, madenlerini, kıyılarını patronların yağmasına açtığını Türkiye’nin doğal zenginliklerini telafisi mümkün olmayacak şekilde ya yok ettiğinizi ya da tahrip ettiğinizi nasıl saklayacaksınız.
‘TARIM ARAZİLERİ KÜÇÜLDÜ’
İktidara geldiğiniz zaman Türkiye’nin toplam tarım arazisi 40 milyon 644 bin hektarken 2017’de toplam tarım arazisi 37 milyon 992 bin hektara geriledi. Yok edilen 2 milyon 652 bin hektarlık alan Arnavutluk’un yüz ölçümü kadar bir alana denk geliyor. İşlenen tarım arazisi 2003 yılında 26 milyon 27 bin hektarken, 2017’de bu rakam 23 milyon 375 bin hektara geriledi. Ekilen tarım arazisi 2003’te 17 milyon 408 bin hektarken 2017’de 15 milyon 532 bin hektar oldu. Kaybedilen ekilen tarım arazisi ise İsrail’in yüz ölçümü kadar bir alanı kapsıyor.
‘EN AZ ÇANAKKALE BÜYÜKLÜĞÜNDE ORMANLIK ALAN AKP DÖNEMİNDE YOK EDİLDİ’
2004’te 211 bin kilometrekare olan orman alanı, 2017’de 210 bin kilometrekareye geriledi. Yani Çanakkale büyüklüğünde ormanlık alan AKP döneminde yok edildi. Bu verilerin 4 yıl öncesine ait olduğu ve geçen 4 yılda AKP'nin doğaya ve çevreye saldırılarını artırdığını düşünürsek tahribatın daha büyük olduğu açık.
‘YER ALTI ZENGİNLİKLERİ YERLİ VE YABANCI PATRONLARA PEŞKEŞ ÇEKİLDİ’
Türkiye’nin yer altı zenginlikleri ise yerli ve yabancı patronlara peşkeş çekildi. Kurulan maden ve taş ocakları bölge halklarının hem sağlığını hem de geçim kaynaklarını ellerinden alırken geride kimyasal maddelerin bulaştığı sular, ekolojik yapısı bozulmuş toprak ve tüm dengesi bozulmuş yaban hayatı kaldı.
‘İKTİDARINIZ TALANCI SERMAYEDEN YANA BİR DÜZENİN TEMSİLCİSİDİR’
Daha anlatacak çok şey var ama şu tespiti yapmak elzem:
İktidarınız halktan/yurttaştan yana değil talancı sermayeden yana bir düzenin temsilcisidir. Ve bu ülke işgal edilmiş olsaydı aynı düzen kurulur tıpkı şimdi olduğu gibi yağma ve talan gerçekleştirilirdi.”