Viktimoloji tutkusu: 'Kadına yaklaşmak', flört, taciz

Memleketimiz son derece karanlık günlerden geçiyor ne yazık ki. Bitmeyen OHAL rejimi, üstüne ‘seferberlik’ çağrıları, bir hafta arayla yaşanan iki katliam, çocukların eline tutuşturulan idam urganları, iç savaş kokusu.

Ne ki cehennemin kenarına bile gelsek, hep gündemimizde olmaya devam eden bir konu ‘taciz konusu’. Lime lime dökülen et gibi her gün daha fazla cinsel taciz haberiyle karşılaşıyoruz. Bizim kıyametimiz de bu demek ki…

İşte bu seferki ‘taciz gündemi, ünlü bir gazetecinin twitter hesabı hacklenince bazı yazışmalarla belirdi.  Ancak ‘taciz iddiasına’ dayalı kurguda bazı tuhaflıklar var.

Yazışmalardaki ayrıntılara girmeyi gerekli bulmuyoruz. Kendisi de bir gazeteci olan; haklarının bilincinde, kendini savunabilir, korkmayacak bir kadın nihayetinde yazışmanın diğer muhatabı. Ortada bir ‘güç suistimali’ belirtisi yok. 

Yazışmanın içeriğinde ‘taciz’ anlamına gelebilecek bir şey olup olmadığı son derece tartışmalıyken, elbette en güvenilir olan ‘kadının beyanı’. Fakat ortada böyle bir beyan da yok! Yani kadın ‘o yazışmada bana söylenen şeyler aslında tacizdir ya da taciz değildir’ demiyor.

Ama ısrarla birileri ‘kadın bunu anlamamış olabilir, ama burada taciz var’ diyor.

İşte ‘aslında taciz olduğu iddiasını’ bir köşe yazarı şöyle gerekçelendirmekte:

“Kadına cinsiyetinden ötürü yaklaşmak, direkt olarak buluşmaya, görüşmeye, sevgilisi var mı diye öğrenmeye çalışmak da tacizdir ayrıca”.

Hatta yazışma ortamı da bu taciz iddiasını güçlendirmek için öne sürülmüş:

“Twitter bir flört sitesi değildir. Hatta araştırmalar gösteriyor ki Twitter kullanıcılarının büyük çoğunluğu, buradaki hesabını haber takibi yapmak için kullanıyor.”

Peki gerçekten de ‘kadına cinsiyetsiz bir varlık gibi yaklaşılması’ mı tavsiye edilmektedir?

Kadın ya da erkek, birlikte olmak istediğimiz kişinin sevgilisi olup olmadığını öğrenmeye çalışmak nasıl taciz olabilmekte? 

Nerede flört yapıp yapmayacağımızı size mi soracağız? 

Ya erkeğe nasıl yaklaşacağız? Karşımızdaki cinsiyetli bir varlık neticede, patates çuvalı ya da lahana turşusu değil. (muzip okur bazen de öyle diyebilir tabii)

Denilebilirse burada özel bir kriminoloji /viktimoloji tutkusu vardır. 

Öyle ki bu kriminoloji/viktimoloji tutkusu, bıraksanız size yatak odasında nelerin mübah olduğunu sıralayacak cinstendir. ‘Twitter yazışma yeri mi’ denildiğine göre… 

Belki abartı görülecektir ama bu viktimologların, Kütahya belediyesinin dağıttığı evlilik ve aile kitapçığındaki  ‘sevişirken konuşan kadının çocuğu kekeme olur’ uyarısına benzer biçimde size, ‘sevişirken partneriniz poponuza şaplak atıyorsa, bundan zevk alamazsınız, bu eril şiddettir’ demesi mümkündür.

Evet burada çok ciddi bir ahlakçılık var; ‘kadınlar için adalet ararken’ aslında onları ciddi bir ahlaki cendereye sokmak var.  Ve bizim ahlakçımızın istediği soru şudur:

‘Sevgilime bacaklarımı açarak zevk mi almalıyım? Ya, aslında bir biçimde tecavüze uğruyorsam?’. Ahlakçımız cevabını yapıştıracaktır; elbette ki tecavüze uğruyorsun hatta sana çiçek alıp ‘kuzum’ diye hitap etmesi ‘koruyucu cinsiyetçiliğin’ ince örülmüş bir biçimi aslında. Sana yaptığı şeyin farkında değilsin, içten içe korkuyor, teslim oluyorsun(!)

Kriminoloji/viktimoloji tutkusu demiştik…

Mağdurluğun ayrıntılı tarifi, mağdurluk türleri, tasnifler vb. Öyle ki artık sadece ve sadece ‘mağdur kadın’ arayan bir bakış açısı hatta yoksa bunu ‘icat eden’ bir bakış buradaki.

Diğer türlü ‘kadına cinsiyetinden ötürü yaklaşmayı’ taciz sayan yaklaşımı nasıl açıklayacağız?

Kadının, her koşulda ,‘kendisine ne yapıldığını bilmeyen’ ‘haklarını bilmeyen’, ‘korkan’, ‘kafası karışan’, ‘itiraz edemeyen’ olarak lanse edilmesi, ‘kadınları ahlaki özneler olarak görmemek anlamına gelmekte’. Kötüsü tam da Wolf’un ifade ettiği gibi “kadınların istedikleri şeyi söylemekten aciz insanlar olduğunu ileri sürmek, onlara saygısızlık etmektir”.

Tüm bu tartışmanın en vahim yanlarından biri de taciz kavramının sürekli ve keyfi biçimde genişletilmesi ve konunun ciddiyetinin deforme edilmesi. Taciz denilen şeyin bir tanımı var, dileyen İstanbul Sözleşmesine ayrıntılı biçimde bakabilir…

Evet, bizim kıyametimiz bize yeter, gölge kıyametler icat etmeyin…

Son bir not, bir parantez…

Bu tartışmada beliren ilginç konulardan biri de ‘antifeminizm’ konusu.  Yukarıda benim de eleştirdiğim yaklaşımla ilgili verilen tepkilere ilişkin bir parantez açmayı zorunlu gördüm.

Öncelikle feminizmin çeşitli yorumlarını bir ve aynı şey olarak kabul edenin düzeyini, Yozgat’ta bir kahvehanede, sol derken ‘pekakayı, cehapeyi ve devsolu’ kasteden yurttaşın entelektüel düzeyine benzetebiliriz. Cahilcedir. 

Bir yorumu beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama bunun bir antifeminizme, ‘cinsiyetçi küfürle, düşmana en nefret ettiği biçimde saldırarak’ ‘özel bir düşmanlığa’ varması vahim. Kürt hareketini eleştirirken işi Kürt düşmanlığına vardırmak neyi ifade ediyorsa, feminizmin bir yorumunu eleştirirken işi feminist/feminizm düşmanlığına vardırmak aynı şeyi ifade eder.