'Umutla ve Dayanışmayla' ulusal yarışma

Dün gece Beyoğlu Sineması’nda sahneye çıkan oyuncu Hazar Ergüçlü, “bu dünyada yalnız olmadığımızı, birbirimize sahip çıktığımızı ve ortak taleplerle bir araya geldiğimizi hissettiğimiz, nadir bulunan bir an yaşıyoruz” diyordu Antalya Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’yı kaldırmasına tepki olarak sinema camiasından bir grup gönüllünün 54. Antalya Film Festivali’yle eş zamanlı biçimde Istanbul’da düzenlemeye giriştikleri “54. Ulusal Yarışma”’nın açılış töreninde. Gerçekten de dün gece Beyoğlu sinemasında “umut ve dayanışmanın” nüfuz ettiği son derece pozitif bir atmosfer vardı. Antalya Film Festivali’nin dayatmacı, ben yaptım olducu bir tavırla Türkiye sinemasını, en eski ulusal yarışmasından bir anda mahrum etmesine karşı sinema camiasından yükselen sesler, tepkiler protesto açıklamalarının ve sektörün çok sayıda kurumunun “katılmıyoruz” bildirgesinin ardından öylesi açıklamalar ve Antalya’ya gitmeme tavrıyla sınırlı kalmamış ve o “halde biz de kendi yarışmamızı kendimiz yaparız” tavrıyla somutlaşmış, ete kemiğe bürünmüş oldu.

Antalya Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’yı kaldırma kararı güya festivali dünyanın önde gelen uluslararası festivalleri düzeyine çıkarma hedefiyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Festivalin uluslararası yönünü güçlendirmenin yolunun ulusal yarışmayı kaldırmaktan geçtiğini varsaymanın, “ulusal yarışma hep uluslararası yarışmadan  daha fazla ilgi görüyor, o halde ulusal yarışmayı kaldıralım ki uluslararası yarışmanın ilgi görmesinin önünde engel kalmasın” gibi patetik bir formüle dayandığı, bunun da “ulusal yarışmayı kaldıralım ki uluslararası yarışma mecburen ilgi görsün, ilgi görmüş gibi olsun, çünkü uluslararası yarışmanın kalitesini arttırmayı başaramıyoruz bir türlü” altmetnini içerdiği açık. Ayakbağı olarak görülen ulusal yarışmanın artık mevcut olmadığı bu yılki festivalin uluslararası yarışma seçkisinin son derece zayıf biçimde şekillenmiş olduğu gün gibi ortada.

Öte yandan Antalya festival yönetiminde görev alan ve/veya ilişkili kimi kişi ve çevrelerde oldum olası bir Cannes özentisinin, “Cannes gibi olma” takıntısının mevcut olduğu bir gerçek olsa da ulusal yarışmanın iptal edilmesinin sebebi buna indirgenemez, hatta besbelli ki asıl sebep bu değil. Çünkü Antalya’da ulusal yarışmanın iptal edilmiş olması kendinden menkul biçimde gerçekleşmiş bir vaka olmak bir yana bu festivalde son yıllarda yaşananların bir uzantısı, adeta doruk noktası olarak doğal bir sonucu. Sinema Yazarları Derneği’nin (SİYAD) konuya dair muhtelif açıklamalarında da vurguladığımız üzere, 2014’te bir belgeselin belgesel yarışmasından çıkarılmasıyla tezahür eden sansür kriziyle başlayan ve ertesi yıl ise festival yönetiminin bir daha böylesi krizler yaşamamak için sansürcü tavrının özeleştirisini yapmak yerine tam tersine bu kez belgesel yarışmasını, kısa film yarışmasıyla birlikte kaldırmasıyla devam eden sürecin sonunda artık ulusal uzun metraj yarışması dahi kaldırılmış durumda; olayın özü ve özeti budur. Yani Antalya’da bugünkü duruma giden yolun taşları iyi niyetle döşenmiş değil. Açıkçası, festivalde hegemonyaya muhalif sesler yükselmesi ihtimalinin tamamen bertaraf edilmesi, festivalin dikensiz bir gül bahçesine döndürülmesi hedefleniyor ve gerisi de bahane işlevi görüyor.

Bu noktada dost acı söyler minvalinde görülmesini umarak birkaç söz daha söyleme ihtiyacı duyuyorum. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetine dair bir özeleştirinin içselleştirilmesi bağlamında sinema sektörünün iğneyi kendisine de biraz batırması gerek. Umarım birileri “önce belgeselcileri götürdüler, sesimi çıkarmadım, şimdi de beni götürdüler” diye en azından içinden düşünüyordur. “Sessiz kalmak” bir yana o dönemde tam tersine festival yönetimiyle ağızbirliği içinde seslerini yükseltmiş olanları ise hiç saymıyorum bile. Umudumuz şudur ki dün gece Beyoğlu Sineması’nda hep beraber yaşadığımız güzel ortam pekişir, gelişir, -Nihat Sargın’ın bambaşka bir mecra için söylediği gibi- “kar altında tohum” olarak serpilip büyür ve hepimizin üstümüze örtülmek istenen karanlığı elbirliği içinde, dayanışmayla çok geçmeden bir gün gelir yırtar atarız hep birlikte.