'Sosyal mücadelede kolaycılığa paydos'

Aslında çok eski bir yazının başlığıdır. “Sosyal mücadelede kolaycılığa paydos”, Sosyalist İktidar (*) dergisinin Ağustos 1980 tarihli 11. sayısında, 12 Eylül 1980 darbesinin hemen öncesinde yayınlanmıştır.

Yazı imzasızdır; ama Yalçın Küçük tarafından yazılmıştır.

Yazıda ne denmektedir?

Dönemin hararetli ortamında, özellikle üç gün arayla gerçekleşen Nihat Erim ve Kemal Türkler cinayetlerinin hemen ardından özetle şu söylenmektedir: Ülkede solcular-sosyalistler kolaycı alışkanlıklarından artık vazgeçmelidirler… Mücadele çok daha fırtınalı sularda, çetin, göğüs göğse karşılaşmalarla verilebilecektir… Çorum ve Fatsa örnekleri, devrimcilerin halkla buluşmalarının, halkın süreçlere katılmasının umut verici örnekleridir…

Sonra yazı, solda tartışma yokluğundan yakınmaktadır: “Tartışma olmadığı için Türkiye gideceği yeri göremeden kavga ediyor. Artık sosyal mücadelede kolaycılığa paydos demek gerekiyor. Tartışmasız mücadele de, mücadelesiz tartışma da kolaycılık oluyor.”

Bir ay sonra gelen 12 Eylül darbesini bir yana bırakalım; 37 yıl önce söylenenler günümüz için de anlam taşımaktadır.

Bir kenara not edelim.

***

Bir de 12 Eylül’den üç yıl sonra söylenenler vardır. Onu da dinleyelim: “Seksenlerden sonra Türkiye şu ya da bu şekilde dengelenmeye aday bir toplum görünüşünde. Sürprizler eskisi gibi şaşırtıcı değil. Olabileceklerle olamayacaklar arasındaki çizgi daha net.” (Murat Belge, Tarihten Güncelliğe, Alan Yayınları 1983, s. 414).

Küçük’ün 1980 yazısı kuşkusuz bir konjonktür yazısıdır. Ama o konjonktür bugün Türkiye’de artık bir dönem olmuştur; çeşitli özellikleriyle, yaşadığımız dönemi nitelemektedir. Buna karşın Belge’nin 1983’te söyledikleri bir döneme ilişkindir, kendince yeni bir dönemi haber vermektedir; ne var ki o “dönem”, gelir gibi göründüğü birkaç kısa uğrak dışında büsbütün gündem dışına düşmüştür, bir daha geri gelmemecesine uçup gitmiştir.

O zaman, evet, artık sosyal mücadelede kolaycılığa paydos demek gerekiyor.

Bu ülkede sakin limanlarda solculuk, devrimcilik, sosyalistlik, hatta “demokratlık” yapma dönemi kapanmıştır.

Kolaycılığa bu nedenle paydos denmelidir.

Kimler demeli?

Demokratik ve çoğulcu bir Türkiye arzulayan, kendini şöyle ya da böyle solda konumlandıran, liberal eğilimleri de olan “sivil toplumcular… “Sosyal demokratlar”… Laikliği sahiplenenler, kendilerine “Kemalist” diyenler… Başımızın üstünde elbette değil, ama ülke siyasetinde yerleri vardır… Konumlarını korusunlar, isterlerse umut ve beklentilerini diri tutsunlar; ama bu işin öyle kolay olmayacağını, dişe diş mücadele gerektirdiğini de görsünler…

Türkiye’nin “dengelenmeye aday bir toplum” görümümü vermediğini, “olabileceklerle olamayacaklar arasındaki çizginin” artık iyice silikleştiğini kavrasınlar…

Yani, kendi naif, ütopik ya da miadı dolmuş hayallerinin bile sosyal mücadelede kolaycılığa paydos denmesini gerektirdiğini anlasınlar.

Olur da radikalleşip celadet sergilemeye başlarlarsa da “bizi bu hale getirenler utansın” deyip işin içinden çıksınlar.

***

Yalnızca onlar mı?

Bir de Türkiye’yle ilgili liberal tahayyül ve beklentilere sözde ve yazıda şiddetle karşı çıkan, ancak içlerinden “onların istedikleri gibi bir Türkiye’de ne güzel sosyalizm yapardık ama” diye geçirenler, “protokol sosyalistleri” vardır…

Böyleleri de sosyal mücadelede kolaycılığa paydos deme döneminin geldiğini görmek zorundadırlar.

“Bu iş” geçmiş güzellemeleriyle, anma toplantılarıyla, örgüt cambazlıklarıyla, en fazla on bin kişiyi ilgilendirecek kavgalarla yürüyecek gibi değildir…

Yeter ki görsünler.

Yoksa biz referanduma yönelik “hayır” çalışmasında neleri bir an bile gözden uzak tutmamamız gerektiğine; ne gibi tuzak ve oyunların bizi beklediğine; ne yaptığımızda nereye göz kırpmış, hangi limana demir atmış ya da kimin kuyruğuna takılmış olacağımıza ilişkin uyarıları onlardan dinlemeye razı ve hazırız.

Yeter ki sosyal mücadelede kolaycılığa paydos densin.

_________________________________________________________________________

(*) Meraklısı için Sosyalist İktidar dergisinin künyesi: Sahibi: Savaş Al; Genel Yayın Yönetmeni: Metin Çulhaoğlu; Yazı İşleri Sorumlusu: İlhan Akalın