Siyasetin ‘maddesi’

2018’in nasıl bir yıl olacağı 2017’nin son ayındaki gelişmelerden bellidir: Yeni KHK’lar, yeni asgari ücret, yeni zam ve vergiler, ısrarla dillendirildiğinin tersine, dananın kuyruğunun 2019’da değil, 2018’de kopacağını gösteriyor. 2018 sınıf mücadelesi ve siyaset açısından çetin bir yıl olacak.

Aslında, Erdoğan ve AKP iktidarının 15 yılın en zayıf zamanını yaşadığını düşünmek için birçok neden var: Dış siyasetteki açık başarısızlık, tutarsızlık ve tıkanıklıklar; ABD ve AB ile ilişkilerde sorunlar; şiddeti, yoğunluğu artan, kapsama alanı genişleyen devlet terörü; dinselleşme, dinci ve kinci kuşak yetiştirme serüveninin eğitimde mutlak fiyasko olarak tüm topluma dönen faturası; ekonomideki kötü gidiş, iktidar yorgunluğu, AKP içindeki çatlaklar vb…Kitlesel hoşnutsuzluk ve tepki yayılıyor, AKP tabanı da hiçbir şeyden etkilenmeyen sağlam bir blok olarak yerli yerinde durmuyor.

Ne var ki, bu sayılanlar, kendi kendine siyasal sonuçlar doğurmuyor; giderek genişlediği kesin olan AKP karşıtı güçlerde tek adam rejiminin sona ereceğine ilişkin iyimser, enerjik bir hava, heyecan estirmiyor. 

***

Bunun birçok nedeni var. Siyaseten önemli birkaçı üzerinde kısaca duralım.

Bir: Erdoğan, ABD ve AB emperyalistlerinin, küresel ve “yerli” sermayenin açık desteğinde yüzde 34 oyla ele geçirdiği yürütme erkini bir piston gibi kullanarak, oldu bittiler ve fiili durumlar yaratarak iktidara yerleşti. Bu yöntemle karşıtlarını bölmeyi, iradelerini kırmayı, devletin baskı ve şiddet aygıtlarını kendi denetiminde merkezileştirmeyi, sıradan bir hükümet olmanın ötesine geçip asli kurucu iktidar olmayı başardı. Asli kurucu iktidar, var olan hukuka (de jure) değil, o hukuku değiştirecek fiili/maddi güce (de facto) dayanan iktidar demektir.

İki: 2013 Haziran, 7 Haziran 2015 ve 16 Nisan 2017 toplumsal itirazlarına rağmen, 15 yılın özeti şudur: Muhalefet, Erdoğan’ın yeni rejim kuruculuğunun herhangi bir adımını, darbesini, girişimini durduramamıştır. Demokrasi ve hukuk söylevleri, “normalleşme” söylemleri işe yaramamıştır.

Üç: Erdoğan, kaosu, iç savaş tehdidini, karşıtlarının iradesini kıracak, kararsız kesimleri korkuyla kendine sığınmaya yönlendirecek bir yıldırma aracı olarak kullanıyor. Tehdidin etkisi, iç savaşa gerçekten başvurabileceği algısı yaratmış olmasından kaynaklanıyor.

***

Bu saptamalardan üç de sonuç/ders çıkarabiliriz:

Fiili/maddi bir durum ancak fiili/maddi güçle değiştirilebilir.

Tek adam diktatörlüğüne, onu var eden koşulları değiştirme yeteneği, seçenek olma kapasitesi gösteren bütünsel/ köktenci bir siyasetle son verilebilir.

Maddi durumu değiştirecek maddi güç, sömürülen, ezilen, sınıf ve katmanların içindedir.

Bu maddi gizil gücü, dönüştürücü bir enerjiye yükseltecek olan, bu rejime itiraz eden, bu itirazını pratik eylem ve eleştiriyle ortaya koyan kendiliğinden kitle kabarış ve kalkışmalarıdır. 

İç savaş tehdit ya da şantajı, ancak, korkunun yerini umudun, çaresizliğin yerini yapma/kurma iradesinin, yakınmanın yerini eylemin aldığı ortam ve koşullarda boşa çıkartılabilir.

Tarihin defalarca gösterdiği gibi, sömürülen, ezilen sınıf ve katmanların tarihsel eyleme geçmesi için, Lenin’in “devrimci durum” dediği nesnel koşulların bir araya gelmesi, devrimci değişikliğin gerçekleşmesi için ise, bu koşullara devrimci durumu ulusal çapta krize taşıyacak önderlik ve örgütlülüğün eklenmesi gerekiyor.

Bütün bunların olabilmesi, hoşnutsuzluğun yanı sıra, haklı olma bilincinin ve umudun da kitleselleşmesine bağlıdır. 

Umudun çoğalması ise karşı çıkılanın yerine neyin kurulacağının en başta ideolojik düzeyde, düşüncede gösterilmesine bağlıdır. 

Düşüncelerin kitleler tarafından benimsendiği zaman maddi bir güç durumuna geleceği hiç unutulmamalıdır.