Palmira’dan Ankara’ya yol gider

Geçtiğimiz günlerde Suriye iç savaşında önemli bir gelişme yaşandı. Suriye ordusu antik kent Palmira’yı IŞİD’in elinden alarak büyük bir başarı kazandı. Palmira ve yanıbaşındaki modern kent Tedmur’un IŞİD’ten kurtarılması askeri açıdan bakıldığında muazzam bir zafer.  Suriye ordusu Palmira’yı alarak kent ve Deyrü’z-zor arasındaki yolu kestiği gibi Deyrü’z-zor’daki IŞİD kuşatmasını kıracak hamleleri yapmak için büyük avantaj kazandı. Dahası, ordu Arak petrol sahasını ele geçirerek IŞİD’in elinde tuttuğu toprakları ikiye bölebilecek bir konuma geldiği gibi, Palmira’nın kurtarılması orta vadede Rakka’nın kurtarılması için de başlangıç teşkil edebilir. Kısacası bu, Suriye iç savaşının seyrini değiştirebilecek çapta bir hadise.

Öte yandan, Palmira’nın kurtarılmasının sembolik önemi askeri öneminden daha fazla olabilir. Kentin IŞİD’in eline düşmesi Suriye iç savaşının en yüksek profilli olaylarından biri olmuştu. Zira çölün ortasındaki bu görkemli antik kent dünyaca tanınan ve UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan bir arkeolojik sitti. IŞİD militanlarının kenti ele geçirdikten sonra içindeki bazı yapıları yok etmesi de dünya medyasına yoğun biçimde yansıdı. IŞİD’in Suriye arkeolojisinin öncülerinden ve hayatını Palmira’ya adayan bilim insanı Halid Es’ad’ın katletmesi dünya bilim camiasında yankı buldu.

IŞİD Palmira’da esasen kendisinden beklenen rolü oynuyordu: kültür ve uygarlık düşmanı, selefi-cihatçı katiller. Ama Suriye rejimi kenti kurtararak Batılı ülkelerin hiç de hoşuna gitmeyen bir role talip oldu: IŞİD’i durdurabilecek en güvenilir güç. Gerçekten de bir süredir IŞİD’i geriletmeyi temel önceliklerinden biri haline getiren ve bunu uluslararası platformlarda sıklıkla vurgulayan Suriye devletinin uluslararası meşruiyetine büyük katkı verebilecek bir olay söz konusuydu. Batı medyası Suriye devletinin bu zaferinden bundan çok memnun olmasa da Palmira kentinin bilinirliği, IŞİD’in Avrupa’daki saldırılarının yarattığı büyük öfke ve son Brüksel saldırılarının çok yakın bir zamanda gerçekleşmiş olması nedeniyle bu zaferin ağırlığını gizlemedi ve yer yer rejimin hakkını teslim etti. Katar merkezli El Cezire gibi yayın organları üzüntülerini saklayamadılarsa da uluslararası kamuoyundaki genel hava, Palmira’nın yakında tekrar başlayacak barış görüşmeleri öncesi rejimin elini ciddi anlamda güçlendireceğini gösteriyor.

Suriye devletinin yeminli düşmanı AKP iktidarının tavrı, Suriye iç savaşındaki bu çok önemli gelişmeyi dikkate almamak ve geçiştirmeye çalışmak oldu. Gizli yandaş El Cezire’nin İngilizce versiyonundaki “Suriye ordusu” tabirini Türkçe websitesinde “Esed güçleri” yapması gibi maskaralıklar dışında yandaş medya da olaya sessiz kalmayı tercih etti. Yeni Şafak’ın “Palmira’nın IŞİD’e önce bırakılıp sonra alınması bir oyundu” ve “Palmira’yı Esed yağmaladı” türünden saçmalıklarla dolu haberi sessizliği bozsa da çok çok hükumetin Palmira’nın ‘düşmesinden’ duyduğu derin kederi göstermiş oldu.

Hükumetin kederi boşuna değil; zira antik kentin rejim güçlerince IŞİD’ten alınması AKP iktidarının iç kamuoyunda ve uluslararası platformlarda söylediği bir dizi yalanı bir anda boşa çıkarttı. Uzun bir süredir “rejim ve Rusya IŞİD’i değil diğer muhalifleri vuruyor” yalanını gündemde tutmaya çabalayan hükumet, Suriye ordusu ve IŞİD arasındaki çarpışmaların düzmece olduğunu da alttan alta ileri sürüyordu. Dahası, 10 Ekim Katliamı sonrası IŞİD’in sorumluluğunu gözlerden uzak tutmak isteyen yetkililer, IŞİD-PYD-Rejim işbirliği gibi fantastik iddialar ortaya atmaktan çekinmemişlerdi. Epeyi bir süredir hükumetin içeriye ve Batılı ülkelere vermek istediği mesaj netti: IŞİD’le mücadelede Esad ve Rusya’ya güvenilemez. Palmira zaferi bu iddiaların hepsini bir hamlede tekzip etmiş oldu. IŞİD-rejim işbirliği safsatasına inanmak bir yana, artık Batılı devletler IŞİD’e karşı mücadelede rejimi çok daha fazla ciddiye almak zorunda kalacaklar.

Öte yandan hükumetin ve yandaş medyanın Palmira’ya dair tavrı bir şeyi daha gösteriyor: iktidar IŞİD’i tümüyle gözden çıkarma niyetinde değil. IŞİD’e karşı daha önce açıkça da dile getirdikleri ‘bunlar öfkeli gençler – yaramaz çocuklar’ tavrı devam ediyor. TSK ara ara örgüte karşı sembolik nitelikli top atışları yapsa da iktidarın Suriye rejimine ve PYD’ye yönelik saldırganlığıyla IŞİD’e yönelik tavrı arasında dağlar kadar fark var. Türkiye’de neredeyse tamamen ifşa olan IŞİD hücreleri bile yakalanamıyor; arabasında bombayla yakalanan IŞİD militanları “valla kim koydu bilmiyorum” deyince serbest bırakılıyor.

Öte yandan hükumetle IŞİD arasındaki karmaşık duyguların karşılıklı olduğu da anlaşılıyor: söylem düzeyinde Türkiye’ye karşı esip gürleyen IŞİD, Türkiye’de gerçekleşen saldırılarını resmen üstlenmediği gibi, bu saldırıları ‘özenle’ seçilmiş hedeflere yöneltiyor: solcular, Kürtler, turistler, İsrailliler… AKP iktidarı IŞİD’e karşı bir türlü sertleşemiyor, diğer örgütleri anmadan IŞİD’i kınayamıyor.  Tüm bu kanlı saldırılara rağmen tabanı da IŞİD’den bir türlü kopamıyor; zaman zaman ‘aşırıya kaçsalar’ da Nusayrilere, Hristiyanlara, Ezidilere, Kürtlere, solculara haddini bildiren bu ‘yaramaz çocuklara’ gizliden gizliye bir sempati besliyor.

Aralarında önemli farklar bulunan ve zaman zaman karşı karşıya gelen AKP ve IŞİD bir türlü birbirlerinden tamamen vazgeçemiyorlar. Bunda realpolitik hesapları da etkili ama AKP-IŞİD ilişkisinde tek mesele Esad karşıtlığında buluşan ortak çıkarlar değil. Farklı biçimlerde tezahür etmekle birlikte siyasal İslam, AKP’yi ve IŞİD’i birbirine bağlayan temel bağlantı; Rakka’dan Ankara’ya yol gidiyor. AKP’nin Suriye’deki favori cihatçıları başka gruplar olsa da IŞİD’in kaderine kayıtsız kalması mümkün değil. Bu nedenle Suriye rejiminin Palmira zaferi sadece IŞİD’in değil aynı zamanda Orta Doğu’daki mevcut cihatçı projenin ve AKP’nin de yaşadığı bir yenilgi anlamına geliyor. Yani Palmira’dan da Ankara’ya yol gidiyor. Çözüm, siyasal İslam’ın ‘ılımlı’ ya da radikal olsun, her biçimine karşı, her yerde tavizsiz mücadele vermekte yatıyor.