O çocuklar gün boyu oynayacak, yatağında uyuyacak!

“Çocuğum önüne konan şeyi yemiyor”

“Arkadaşlarıyla oynarken çok sinirli davranıyor”

“Hiçbir şeyden tatmin olmuyor, oyuncak, kitap, varsa yoksa tablet, cep telefonu”

“Çikolata yemekten yemek yemiyor”

“Okul servisinde arkadaşıyla kavga etmiş, her gün bir olay”

“Ya bir çocuk gece 11’de yatar mı ya, sabah da kalkamıyor tabii düzene koyamadık bir türlü”

Bu sorunların hepsi gerçek, hepsi de başımıza gelen, gelebilecek sorunlar. Çünkü onlar çocuk. Sorunsuz çocuk yok, sorunlar sonsuz, sürekli yenisiyle karşı karşıya kalıyorsunuz, bu çok doğal. Her çocuğun farklı sorunu var, her sorunun da her çocuk için çoğu zaman farklı çözümü var. 

Bazı çocukların böyle sorunları yok ama. Onlar şanslı mı, anne babaları şanslı ebeveynler mi? Veya onlar özel çocuklar mı? Özel çocuklar olduklarından kuşku yok, her çocuk anne babası için en özel ve en güzeldir. O çocuklar da çok ama çok özel ve çok güzeller. Ama…

8-9 yaşında bir çocuğu günde en az 10 saat çalıştırmak insanlık suçudur, yalnızca çalıştırmak değil, o çocuğu, ailesini böyle bir çalışmaya, buna razı etmek de insanlık suçudur. Acımasızca cezalandırılmalıdır! Suriye’de iç savaşı, cihatçı vahşeti körüklemek de, bundan yararlanıp savaştan kaçan milyonlarca Suriyeliyi açgözlü bir şekilde bekleyip köle yerine koymak da. Amasız, fakatsız, lakinsiz suçtur, cezalandırılmalıdır. 

Çocuk çocuktur, çocuğun yeri anne babasının yanı, yumuşak yatağı, oyuncaklarla dolu odası, oyun parkı, kitaplarla dolu kütüphanesi, yeşillikler içinde bahçesi, parkı, ormanı… Çocuğun yeri ayakkabıların yumuşak olan üst bölümüne şekil verdiği bir masa değildir, o masada uyuyakalmak hiç değildir. 

Evrensel gazetesinden Ercüment Akdeniz büyük bir iş yaptı. Gerek bu köşede, gerek bu web sitesinde, gerek sayısız medya organında, araştırma raporunda, kitaplarda, sempozyumlarda, kongrelerde, bakanlık açıklamalarında, kampanyalarda konuşulan, anlatılan bir insanlık suçunu tek bir fotoğraf ve güzel haberciliğiyle özetledi, yüzümüze çarptı. Yapıştırıcı kokusuna alışsın diye atölyelere getirilen çocuklardan, makas kullanmaktan yorulmuş, kötürümleşmiş küçücük parmaklardan söz etti, emeğin kurtuluşunun çocuklarımızın kurtuluşu olacağını gösterdi.  

Kim bu sayacılar?

Saya ayakkabıların yumuşak kısım. Sayacılar ise yapay veya doğal derilerle, kimi zaman tekstil dokuma malzemesiyle bunları işleyerek ayakkabıya şekil veren emekçiler. Kol emeğinin yoğun sömürüsü var, genelde fason üretim yapılıyor. Sayacılar fabrikalarda veya sözde fabrikalarda, merdiven altı atölyelerde küçük gruplar halinde çalışıyor, başlarında ise bir “dayıbaşı” var, onları “koordine ediyor”. Koordine küçük çocukları “hadi hadi” diyerek haşlamak veya kafalarına tokat atma şeklinde rutin olarak sürüyor.

Oldukça ince bir iş aslında. İstenen modele uygun şekilde incecik bıçakla traşlama yapıyorsunuz, sonra buraları yakıyor veya boyuyorsunuz, küçücük kıvrımlar verebilmek için çoğu kez elde kıvırıp yapıştırıyorsunuz (sayacı çocukların ellerine bakın lütfen); sert bir zemin üzerinde yapıştırıcı sürüp, çekiçle vuruyor birden fazla parçayı yapıştırıyor/birleştiriyorsunuz. Sonrasında da bunları istenen modele uygun bir şekilde dikiyorsunuz. 4-5 kişinin kimi zaman iş bölümü halinde hızla mamül çıkardığı bir süreç. Titizlik gerekiyor, sürekli dikkat gerekiyor zira en ufak bir defo o süslü ayakkabıların “defolu” ürün hale gelmesine veya yeniden yapılmasına yol açıyor.

İyi güzel hoş, işin nasıl yapıldığını bir yana bırakalım. Bu ince işi yapan çocuklar olunca durmak gerekiyor. Bu işlerde özellikle son dönemde çok sayıda Suriyeli çocuk çalıştırılıyor. Hem de Gaziantep, Kilis falan değil, İstanbul’un merkezinde küçücük çocuklar çalıştırılıyor. Büyük firmalar “çocuk çalıştırmıyoruz” diyor, doğru söylüyorlar çünkü kendileri değil fason üretim yapan firmalara bunu veriyorlar, açık açık da bunu ifade ediyorlar!

Ercüment Akdeniz işte bu çocukların çalışma koşullarını yüzümüze adeta çarpıyor. Yalnızca çalışma koşulları değil, direnen ve en önde olan çocukları gösteriyor, Türk, Kürt, Arap emekçilerin ortak mücadelesinin ancak bizi kurtaracağını kısa ama derin haberiyle anlatıyor. 

“Fotoğrafı görünce aklıma hemen saya işçisi çocukların anlattıkları geldi. İkitelli OSB’de çalışan çocuklardan biri şöyle demişti: “Sabah 7’den akşam 10’a kadar durmadan çalışıyoruz. Çay molası yok, yemek molası yok. Yemeği iş masasında yemek zorundayız, yoksa iş kaçar. Sigorta yok, haftalık 150, taş çatlasın 200 lira. Burada 8 yaşında çalışan çocuklar bile var. Hatta bazı Suriyeli aileler 6-7 yaşındaki çocukları atölyelere getiriyor; sırf yapıştırıcı kokusuna alışsınlar diye...” 

“Fotoğrafta yorgunlukta uyuyakalan çocuğun-çocukların- sağlığı da büyük tehlike altında.  Şöyle ki; sayada çocukların parmakları makasla çalışmaktan kötürümleşmiş! İlkokul çağındaki çocuklar, bütün gün uyuşturucu özelliği olan maddeleri koklayarak çalışıyor. Sitede, atölyede havalandırma mı? Hak getire! En kralı kendisine bile faydası olmayan aciz bir vantilatör görüyor. Çocuklar başlarının sıklıkla döndüğünü, midelerinin bulandığını söylüyor. Daha da vahimi; solüsyon, lateks gibi yapıştırıcıların doldurulduğu teneke kutular yanıcı özelliğe sahip: Küçük bir dikkatsizlik ölümcül patlama ya da ateş yangınının ortasında kalmak demek. “ 

Emeğin kurtuluşu, çocuklarımızın kurtuluşu anlamına gelecek, çocuklarımızın yataklarında uyuyup, gün boyu neşe içinde uyumaları için eşit ve özgür bir ülke kurmamız gerekecek, başka çaremiz yok…

https://www.evrensel.net/haber/333693/saya-tezgahlarinda-duse-yatan-cocuklar