Ne zaman “daha iyi” oluruz?

Nobel ödüllü İngiliz roman-öykü yazarı ve şair Rudyard Kipling’in (1865-1936) özellikle İngilizce konuşulan ülkelerde yaygın bilinen “Eğer” (If) başlıklı bir şiiri vardır. Kipling bu şiirinde metanet, özgüven, onur, irade, düş gücü gibi birtakım erdemler sıralar ve bu erdemlerin hepsine sahip bir gencin büyük başarılara ulaşacağını söyler.

“Eğer”, lise çağındaki gençlere okutulur, tavsiye edilir; doğum günlerindeki hediyelerin üzerine bu şiirin iliştirildiği de olur.   

Şiirde, sayılan erdemlerin hepsine sahip gence “Yeryüzü ve üstündekiler senindir” denir ve “Sen bir İnsan olursun oğlum” diye son nokta konulur.

***

Türkiye’de sosyalizm ve sosyalistler için bir “Eğer” şiiri yazılabilir mi?

Yani sosyalist mücadelenin insanlarına ilişkin öyle erdemler sıralansın ki şiirin sonu “O zaman Türkiye sosyalizme ulaşmış olur” mealindeki dizelerle gelsin…

Elbette yapmayız, yapılamaz. Sadece bu iş şiirle yapılamayacağı için değil; şiirle ya da başka bir yoldan yapılmaya kalkılırsa işin içine idealizm gireceğinden… Gerçekten de, sosyalizmin başarısını sosyalistlerin tek tek çok erdemli kişiler olmalarına bağlamak idealist ya da “ütopik” bir yaklaşım olur...

Ancak gene de, kişilerde var olabilecek erdemleri bir kenara bırakarak, bir de öyle “çok büyük” başarılardan hiç söz etmeden, sosyalizmin en azından belini doğrultup yol alabilmesi için yapılması/yapılmaması gereken şeylerden söz edebiliriz.

Kuşkusuz tekil kişiler olarak değil, kolektif kimlikle…

Bunlar, birtakım “mütevazı” hedeflere yöneliktir ve önümüzdeki yakın dönem için sıralanmaktadır.

Buyurun:

Bittikten sonra üzerinde en fazla bir gün konuşup tartıştığımız olayları ya da günleri üç ay öncesinden gündeme getirmekten vaz geçtiğimizde…

3 yıl 9 ay “seçimler o kadar da önemli değildir” dedikten sonra 3 ay boyunca seçimlere yüklenme, önüne geleni seçimlerdeki tutumuna göre kıyasıya eleştirip mahkûm etme gibi tuhaflıkları bir kenara bıraktığımızda…

Bir şeyin nasıl yapılmaması gerektiğinin kırk yolunu ve gerekçesini sıralamadan önce söze o şeyin nasıl yapılması gerektiğiyle başlamasını öğrendiğimizde…

Metinlerimizde ve konuşmalarımızda “olmalıdır”, “yapılmalıdır” “sağlanmalıdır” gibi fiillerle biten cümleler “kaçınılmalıdır”, “uzak durulmalıdır” ya da “izin verilmemelidir” diye biten cümlelere ağır bastığında…

İçinde “(…) tehlikesini bir an bile unutmadan” kaydı geçmeyen analizler yapmayı becerebildiğimizde…

Örgütlerimiz aşağı yukarı aynı saflardaki başka örgütlerden, örgütçülerimiz de kendi örgütlerindeki başka kişilerden çok olayları, süreçleri ve gelişmeleri gündem yapabildiğinde…

Bir şeyi yapma kararlılığımız “Sonunda ya şöyle olursa” endişelerine galip geldiğinde…

Kafamızdaki değerli düşünceleri başkalarıyla paylaşmak için ille de karşı çıkmamız gereken bir başka görüşün ortaya atılmasını beklemek zorunda olmadığımızı öğrendiğimizde…

Nelerin bizi yolumuzdan saptırabileceğinden çok nelerin bizi menzile taşıyabileceği üzerinde kafa yorduğumuzda…    

… Elbette dünyalar hemen bizim olacak değildir; ama hiç olmazsa eli yüzü düzgün, ne yaptığını ve yapacağını bilen bir sosyalist hareketin ortaya çıkacağı kesindir.

Biz “inşallah” diyelim, bizi böyle görenler de “maşallah” desinler…