NATO’nun Doğu Avrupa’ya dayattığı ikilem

Komünizme karşı haşin tavrıyla gerici dinamikleri, Batı’nın onca perdeleme çalışmasına rağmen iyiden iyiye açığa çıkan Ukrayna hükümetin vizyonundaki Ukrayna, Rusya ve Batı arasında bir çatışma alanı yaratmaktan öteye gidemiyor. Yeni Ukrayna bu yolda kendi kültürel ve siyasal değerlerini bile yok saymanın onursuzluğu ile yaşamaya çalışırken, benzer bir ideolojik vizyon Doğu Avrupa’daki diğer ülkelere de dayatılmaya çalışıyor.

Polonya bu göreve gönüllü olarak sahip çıktı. İronik bir biçimde işçi hareketi içinden çıkan bir karşı devrimci geleneğe, emek düşmanı bir ideolojik formasyona sahip olan Polonya, uzun bir süredir Doğu Avrupa’da gericiliğin bayraktarlığını yapıyor. Ukrayna krizindeki tavrı da farklı olmadı. Tüm gücüyle Ukrayna’daki yeni hükümeti destekliyor ve sürekli olarak NATO’yu Ukrayna’da operasyon yapması konusunda darlıyor. Daha basit bir ifadeyle; Suriye konusunda Türkiye neyse, Ukrayna’da da Polonya o!

Artık iyiden iyiye Rusya karşıtı bir program yürüten NATO bile kraldan çok kralcı olan Polonya’nın hasmane çağrılarına ihtiyatla yaklaşıyor. Polonya’nın bölgedeki en önemli müttefiki ise Baltık devletleri.

NATO, önemli bir siyasî, iktisadî ve askerî gücü bulunmayan Baltık ülkeleri ve Polonya’nın hasmane tutumlarına güvenerek, Doğu Avrupa’daki diğer ülkelerin desteğini almadan Ukrayna özelinde Rusya karşıtı daha radikal bir harekâta girişmekten kaçınıyor gibi. Fakat öte yandan zaman da çok hızlı akıyor. Ukrayna’daki faşistlerin icraatları bir bir ortaya çıktıkça Doğu Avrupa kamuoyu da Ukrayna hkümetinden gün geçtikçe daha da rahatsız olmaya başladı. Sağ sektörün çok da özgürlükçü olmadığı anlaşıldı bile.

Dahası yaklaşık 20 gün, 9 Mayıs’ta sonra Kızılordu’nun Berlin’e girişinin 70. yılı kutlanacak. Başta Polonya olmak üzere, NATO ülkeleri elbette ki Nazi Almanyası’nın düşüşünü kutlayacak. Öyle ya! Almanya Lego ordularına karşı yenilmişti! Her ne kadar NATO önderliğinde Rusya’nın dışlandığı bir kutlama programı düzenlense de, Nazizmin yok edilişinin simgesi Kızılordu askeri Abdülhakim İsmailov’un Reichstag’ın tepesine diktiği Sovyetler Birliği bayrağıdır.

Kuşkusuz ki Putin gibi pragmatist bir politikacı, yapılan son anketlere göre Stalin’in gün geçtikçe eski itibarını yeniden kazandığı Rusya’da Kızılordu’nun zaferini kendi egosuyla birleştirdiği bir programdan büyük keyif alacaktır. Bir anti-komünistin, kendi iktidarını koruyabilmek için düştüğü ironik bir durum! Yadsıdığı bir ülkenin ekmeğini bu kadar iyi yiyen başka bir lider bulamazsınız.

Bu ortamda, NATO Doğu Avrupa ülkelerinin tarafını bir an önce seçmesi için baskısını daha da arttırıyor. Aslında, işin trajik yönü şu: Zaten Doğu Avrupa ülkelerinin tamamı (Eski Yugoslavya’daki birkaç ülke hariç) NATO üyesi. Öyle ki, NATO’nun sınırları eski Sovyet cumhuriyetlerine dahi ulaşmış durumda ve üç Baltık ülkesi NATO üyeliğini almış durumda. Ukrayna ve Gürcistan ise görüşmelere devam ediyor. Yani bir anlamda NATO’nun taraf seçmeye zorladığı ülkeler zaten taraflarını seçmişler. Ama sıkıntı şu ki; bazı Doğu Avrupa ülkeleri bu taraf olma olayını fazla abartmamaktan yana. En nihayetinde Rusya hala Avrupa’nın doğusundaki en önemli güç olmayı sürdürüyor. Sadece askerî anlamda değil, iktisadî, siyasî ve kültürel anlamda da.

Macaristan’da RTE benzeri bir iktidarın keyfini sürdüren Viktor Orban Rusya ile yeni enerji anlaşmaları imzaladı, Çek Hükümeti ise Rusya’nın Avrupa siyasetinden bu kadar dışlanmasından memnun olmadığını sürekli olarak ifade ederek sadece NATO’nun değil, ülkedeki Natocuların da tepkisini çekiyor. Geçtiğimiz ay Çek Cumhuriyeti’nden geçen NATO birliklerine sevgi gösterisi yapan azımsanamayacak bir kitle var. Öte yandan, ülkede güçlü bir komünist partinin de sağlam bir iradesi var. Slovakya da benzer şekilde NATO – Rusya arasındaki gergin ilişkilerin bir an önce uygun bir mutabakatla sonuçlanmasını istiyor. Hali hazırda Ukrayna için kendini feda etmeye hazır tek ülke Polonya gibi. Ama Polonya’da da çeşitli strateji kuruluşları Raul Castro bile el sıkışan Obama’nın yakın zamanda Putin’le Ukrayna sorununu çözebileceğini ve Polonya’nın (aynı Türkiye’nin Suriye politikasında yaşadığına benzer bir biçimde) Rusya ile baş başa kalabileceği konusunda uyarılarına başladılar bile.