Kitleselleşme alanları ve kaynakları

Artık bellidir ve önümüzdeki uzunca bir döneme bakıldığında rahatlıkla söylenebilir: Dinci gericiliğin bugün tuttuğu mevzilerden ileriye hamleleri bu ülkenin gündeminden düşmeyecektir. Dolayısıyla, Türkiye’de sol-ilerici hareketin bu hamlelere karşı mücadelesi de önemini ve ağırlığını koruyacaktır.

Bu tespite götüren gerçeklerden biri, kuşkusuz AKP rejiminin niyetleri, bu niyetler doğrultusunda devreye sokacağı yeni girişimlerdir.

Ancak, yalnızca bu değildir…

Ortada bir de “tutan maya” meselesi vardır. Şunu kastediyoruz: “Dinci gericilik” başlığı altında toplanabilecek ideolojik, siyasal ve kültürel eğilimler, özel olarak AKP’nin niyetlerinden, hatta kendi varlığından bağımsız olarak bu toplumda, toplumsal yaşamın hemen her alanında etkisini artırmıştır.

Emperyalizmin, sermaye sınıfının, 12 Eylül’ün, liberal takımın, MHP bir yana CHP’nin ve Kürt siyasetinin bu işteki “dahli” ayrı bir konudur; ama “hep onların yüzünden” diye kestirip atamayız. Yaptıkları, “latent” (örtülü, fazla öne çıkmayan) bir birikimin toplumsal formasyonun her alanına daha fazla nüfuz etmesi için uğraşan asıl özneye (AKP) isteyerek ya da istemeyerek göz yummak, destek olmaktır.

Ayrı bir konudur.

***

Günümüze odaklanırsak, her biri kendi cephesinde kararlı duran iki güç görülmektedir: Sahip olduğu toplumsal destekle birlikte AKP rejimi ve özellikle “dinci gericiliğe karşı mücadele” ve “laiklik” ekseninde ona karşı dikilenler…

İki güç arasında bir dengesizlik vardır; ama bu dengesizliği örneğin “yüzde 60’a yüzde 40” gibi oranlarla ifade etmenin fazla yararı yoktur.

Asıl dengesizliği başka yerlerde aramak gerekir.

Örneğin: Bir tarafın (AKP rejiminin) en önemli avantajı, şeriatçılıktan milliyetçiliğe, ırkçılıktan “ılımlı İslamcılığa” kadar bu ülkede sağcılık dendiğinde akla gelebilecek ne varsa hepsi üzerinde doğrudan ya da dolaylı bir tür hegemonya kurabilmiş olmasıdır. Başka bir deyişle AKP bu ülkede sağın herhangi bir damarına dönüp “düşündüğün ve istediğin ne var ki bende bulamıyorsun” dese haklı olur.

Karşısındaki cephede ise bu yoktur, olamaz da…

Bir dengesizlik ya da asimetri buradadır ve aşmanın yolu da “sol denince akla ne gelirse hepsinin bulunabileceği” tek bir özne kurmaya çalışmak değil, “sol denince akla gelen pek çok şeyin bulunabileceği” öznelerin (sosyalistlerin) AKP rejimi karşıtlarını belirli bir eksende bir araya getirip harekete geçirmesidir.

“Dinci gericiliğe karşı mücadele” bugün böyle bir eksendir.

***

Dengesizliklerle devam edelim.

“Tabanı” bir yana, rejimin kolluk kuvvetleri, istihbarat örgütleri, yargısı, kamu görevlileri vb. vardır. Böyle muhkem bir yapı karşısında direnmenin ancak “kitlesel hareketlilikle” mümkün olabileceği ise açıktır.

Ancak, “kitlesel hareketlilik” dendiğinde bundan yalnızca alanları dolduran yüzbinlerin, yürüyüş halindeki on binlerin anlaşılmaması gerekir. Zaten bundan fazlasıyla ürktüklerinden bir başka aracı, “canlı bombaları” devreye sokmuşlardır.

O zaman başka bir yere bakalım ve düşünelim: Dinci gericiliğin toplumun çeşitli alanlarına nüfuz edip kendini bu alanlarda daha fazla göstermesi bir yerde “avantaja” dönüştürülebilir mi?

Kastettiğimiz, işyerlerinde, mahallelerde, her kademedeki okullarda, ulaşım araçlarında, kamusal mekânlarda vb. kendini fütursuzca ortaya koyacağı belli olan dinci gericiliğe aynı mekânlarda ve anında gösterilecek tepkilerdir…

Miting alanlarından, toplu gösterilerden, toplantılardan vaz geçilsin demiyoruz; bu tür etkinliklerin, az önce değinilen yollardan sağlanacak birikim ve kararlılıkla daha güçlü, daha canlı ve daha güvenli gerçekleşebileceğine işaret etmeye çalışıyoruz.

***

“Kitleselleşme” dedik, sosyalistlerin bu bağlamdaki görevlerinden söz ettik…

Kaynak?

Evet, yeni, genç kuşaklar vardır; rengini pek belli etmeyen, seçimlerde oy kullandığı bile şüpheli, “meçhul” kesimler vardır, başkaları vardır…

Ancak, bu ülkede seçimlerde CHP’ye ve HDP’ye oy veren toplam 17 milyon insan da vardır.

Dikkat: Bu iki partinin bugünkü yönetimlerinden değil, tabanlarından, bu partilere oy veren insanlardan söz ediyoruz.

HDP seçmeni ayrı bir konudur; ancak CHP için bir tespitte bulunmadan geçmek olmaz: Bu partinin yönetiminin sergilediği eğilimler ve izlediği politikalarla kendi seçmeninin duyarlılıkları arasındaki açı bugün her zamankinden daha fazla büyümüştür.

“Kaynak” diyorsak, yok sayacak halimiz yoktur herhalde…