İhtimaller ve ötesindekiler

Ne olmuştu?

Bir ara AKP-MHP koalisyonu ihtimali ağır basar gibi olmuştu… Sonra AKP-CHP koalisyonu için “oluyor galiba” dendi (hala da deniyor); ardından özellikle Erdoğan’ın zorlamalarıyla “yeniden seçim” alternatifi ön plana çıktı.

Bu arada başka ihtimallerden (Türkiye’nin resmen savaşa girmesi ve böylece “özel bir dönemin” açılması) söz edenler de var… 

Şimdi, böyle bir ortamda gerçekten polemik ve oraya buraya laf sokuşturma amacı taşımadan işin “metodolojik” yanlarına da değinen bir “üst akıl” değerlendirmesi yapmanın zamanı…

Tek bir merkez oluşturdukları kesinlikle söylenemez; ama Türkiye’nin geleceğine elbise biçen birtakım çevreler ya da güç odakları olduğu doğrudur. İsteyen bu çevrelerin “üst aklın” farklı kesimlerini oluşturduğunu düşünebilir.  Tekrar edelim: “Kendi iç bütünlüğüne sahip tek bir merkez” tasavvuru saçmadır ve dikkate alınmaması gerekir.

Buradan devam edelim: Yazının başında değinilen ihtimallerden herhangi birinin ya da bunların hepsini aşan bir başkasının daha işin en başında tercih edildiği, bunun gerçekleşmesi için gerekli planın yapıldığı, sonra da bu asıl tercihin mümkün olan en geniş kesimler tarafından kabullenilmesi için birtakım yan yollar da deneniyormuş izlenimi verildiği kurgusu mutlaka terk edilmelidir.

Yoktur böyle bir şey.

Peki, ne vardır?

Siyasal süreçlere bakarken az önce reddedilen tekçi (monist) yaklaşım yerine bir ara Türkçe karşılığını “ortam sürekliliği” olarak verdiğimiz, süreklilik taşıyan bir bütünlüğü tanımlayan “continuum” kavramına başvurabiliriz. Tekçi bir planın adım adım yaşama geçirildiği kurgusu yerine olumsallıklara da yer verdiği için çok daha gerçekçidir.

Şunu demek istiyoruz:

Bugün içinden geçtiğimiz süreçte, çeşitli koalisyon alternatifleri, Kasım’da yeniden seçime gidilmesi ya da savaş bağlantılı “olağanüstü dönem” birbirine bitişik duran, özünde birbirini çelmeyen, hiçbiri diğerlerini dışlamayan, duruma göre birinden diğerine geçmenin mümkün olduğu bir bütünlük oluşturur. Bu süreç ya da ortam herhangi bir üst aklın eseri değildir; nesnel olarak ortaya çıkmıştır ve artık her ne ise “üst akıl” da siyasal özneler de buradan yürüyecek, bir yerlere varmaya çalışacaktır…

Sahiden bu kadar “belirsiz” mi? Yani bu olumsallıklar kümesinde belirleyici denebilecek öğeler hiç mi yok?

Kuşkusuz vardır. Dahası, “ortam sürekliliği” ne gibi ihtimallere açık olursa olsun belirli bir açıdan bakıldığında istisnasız her duruma damgasını vuracak netlikler ortaya çıkmıştır.

Sırasıyla gidelim.

Birincisi: AKP (iç farklılıkları bir yana bırakıp “eşittir RTE” diyebiliriz) her durumda etkisi kırılmış, “Türkiye partisi” imajı eksilmiş, “terörist” damgası kalıcılaşmış ve meclisteki varlığını yitiren bir Kürt hareketi istemektedir.     

İkincisi: “İncirlik anlaşması” AKP tarafından özellikle ABD ile ilişkilerde “yeni bir zemin” olarak algılanmaktadır. Daha önceki sorunlu zeminde “içerideki” Kürt siyasetine karşı pek yapılamayacak şeylerin şimdi bu yeni zeminde yapılabileceği düşünülmektedir.

Üçüncüsü: Aynı zeminin, “IŞİD’e karşı mücadele” gündeminin gölgelenmesine meydan vermeyecek sınırlar içinde kalma koşuluyla bu kez “dışarıda” PYD/YPG ve PKK/Kandil hedeflemelerine de yeşil ışık yakacağı varsayılmaktadır.

Dördüncüsü: 2013 Haziran’ında ortaya çıkan “potansiyel” AKP tarafından hala dehşetle hatırlanmaktadır. Kökü kurusun, izleri silinsin, unutulsun, bir daha cüret edilemesin istenmektedir. Dolayısıyla, bu kez bu özel “ortam sürekliliği” içinde doğrudan Kürt siyasetini hedef alan saldırılardan Türkiye solunun tamamını sindirmeye yönelik operasyonlara geçilebilecektir.

Tekrarlıyoruz: AKP-CHP koalisyonu kurulsa da, sonunda AKP MHP ile anlaşıp böyle bir koalisyon ortaya çıksa da, yeniden seçime gidilse de ya da “özel bir döneme” geçilse de yukarıdaki dört madde her durumun değişmez, demirbaş gündemi olacaktır.

Bugün için bakıldığında, Türkiye’nin yeniden bir seçime götürülme ihtimali daha ağır basmaktadır. Ancak, dediğimiz gibi, birincisi, bir seçenekten diğerine geçilmesi her zaman mümkündür ve ikincisi, nereye geçilirse geçilsin dört maddede özetlenen şiddet, baskı ve sindirme girişimleri hep gündemde kalacaktır. 

Bizim de hazırlıklarımızı buna göre yapmamız gerekecektir.