Hafriyat kamyonu cinayetleri!

İstanbul Fatih’te Vatan Caddesi üzerinde bir hafriyat kamyonu, bir kişinin ölümüne bir kişinin de ağır yaralanmasına yol açtı, bundan 5 gün önce. 5 Ocak tarihinde de Esenyurt’ta 7 yaşında bir Suriyeli çocuk hafriyat kamyonu kurbanı oldu. 

Şule İdil Dere’yi ise hepiniz biliyorsunuz, tanıyorsunuz. Yürüyüş yapmak için ayrılan bir yolda, hem de bir parkın içinde hafriyat kamyonunun altında kalarak yaşamını yitirmişti. Ailesi ve sevdikleri sorumluların cezalandırılması ve bu gibi ölümler olmasın diye mücadele yürütüyor, kamuoyunda ciddi bir duyarlılık yaratıyor. Şule İdil Dere adına açılan twitter hesabında konuyla ilgili sürekli güncel haberler yer alıyor ve açıkçası “tehlikenin farkında mısınız?” diye hemen hemen her gün soruluyor. Bu twitter hesabından paylaşılan aşağıdaki tablo ise durumu çok net bir şekilde özetliyor. Geçtiğimiz yılın Mart ayından bu yılın Mart ayına kadar yalnızca İstanbul’da 21 kişi hafriyat kamyonları yüzünden yaşamını yitirdi, 21 kişi, her yaştan, her cinsiyetten…

 

Suçun Kaynağı olarak Kentsel Dönüşüm

Kentsel dönüşüm gibi masum bir isme sahip olmakla birlikte, verili ekonomi politikalarının neredeyse merkezinde yer alan bir yağma sürecinden ve plansız bir inşaat furyası anlamına gelen bir bela ile karşı karşıyayız. Kentsel dönüşüm adı altında yapılan yıkım işleri ve inşaat faaliyetleri kentlerde yaşayanları iki şekilde tehdit ediyor:

  1. Kentsel dönüşüm sonucunda şantiye haline gelen mahallelerdeki toza, gürültüye ve asbeste bağlı sağlık riskleri:

Hafriyat kamyonlarının yarattığı gürültüyü hadi bir yana bırakalım. Uygun şekilde istiflenmeyen, yüklenmeyen kamyonların çevreye yaydığı toz, özellikle solunum yolu sorunları olan insanlar için büyük sorun. Tek bir kamyondan söz etmiyoruz. Hürriyet Gazetesi’nden Burak Coşan’ın konuyla ilgili haberinde verdiği sayılara bakınca, yalnızca İstanbul için tahmini hafriyat kamyonunu çıkarabiliriz, tüm Türkiye’nin en az beşte biri!

 

  • Tüm Türkiye’de bulunan beton mikseri sayısı: 20 bin
  • İstanbul’da çalışan beton mikseri sayısı: 2500 
  • İstanbul’da 1 yılda inşaatlara dökülen betonun ağırlığı: 20 milyon metreküp
  • Türkiye’de 1 yılda inşaatlara giden betonun ağırlığı: 107 milyon metreküp 
  • Türkiye’de bu sektörde çalışan kişi sayısı: 38 bin

Kamyonlara yüklenen ve çevreye yayılan asbest içerikli inşaat malzemesine ise şu an hiç değinmiyorum. Bir yabancı uzmanın tabiriyle İstanbul için neredeyse bir Çernobil felaketi teşkil ediyor!

2. Yine kentsel dönüşüm ile birlikte yıkım faaliyetleri kapsamında yapı makinaları ve hafriyat kamyonlarının yarattığı ciddi güvenlik riskleri.

İşin güvenlik boyutuna geldiğimizde ise Kent Suçu’nun bizzat sokağımıza kadar girmiş bir boyutundan, yapı makinaları ve hafriyat kamyonlarının yarattığı terörden söz edilmeli. Hafriyat kamyonlarının yasak saatlerde trafiğe çıkması, çoğu zaman “cezası neyse öderiz” denilerek bunun yinelenmesi artık gündelik dilimize “hafriyat terörü” gibi bir kavramı dahi sokmuştur. Keza hafriyat kamyonlarının taşıma sırasında üzerlerine uygun branda veya benzer malzemeyle kapatmadan ilerlemeleri, malzeme düşmeleri ve tozların çevreye yayılması sonucunu da doğurmaktadır. Bunun trafik güvenliği açısından da (yola dökülen hafriyat kaynaklı) ciddi bir tehlike doğurduğu bir gerçektir. 

İstanbul’daki trafik sıkışıklığının çözülmesi amacıyla 2010 yılında İstanbul Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) tarafında getirilen uygulamaya göre ağır tonajlı araçların sabah 06:00 – 10:00 ile akşam üstü 16:00 – 22:00 saatleri arasında trafiğe çıkışları yasaklanmış bulunuyor. Bu yasaklama TEM otoyolları ve otoyol ile bağlantısı olan tüm yolları kapsıyor. Avrupa`dan Asya`ya ya da Asya`dan Avrupa`ya geçişlerde ise ağır tonajlı araçların sadece Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü kullanmalarına izin veriliyor. TEM otoyolu ve bu otoyollar bağlantısı bulunan yollara kamyon, tır, çekiciler ve akaryakıt taşıyan tankerlerin girişleri yukarıda belirtilen saat dilimleri arasında yasaklanmış durumda.Ama gerek bu yasaklara uyulmaması, gerekse de dar sokaklarda sürekli çalışan hafriyat kamyonları, bizzat mahallemizde, sokağımızda toz, gürültü ile birlikte ciddi anlamda ölüm riskini de getiriyor. 

“Hadi hadi tarzı üretim”

Soma’da “hadi hadi” denerek, dizi-film setlerinde “hadi hadi” denerek, inşaatlarda “hadi hadi” denerek, daha bilimsel tabiriyle “üretim zorlaması” veya “süresel iş programının sıkıştırılması” yoluyla verimlilik artışı sağlanıyor ülkemizde (!) Önlem almadan sürekli işçi üzerinde baskı oluşturarak, teknolojik yatırım yapmadan işçinin üzerine basarak, insanca çalışma koşulları sunmadan neredeyse sırtına kırbaçla vura vura bir cehennem haline getiriliyor bu ülke emekçiler için. Hafriyat kamyonları için de çok farklı değil, veya beton mikserleri için.  Hafriyat kamyonları ve beton mikserleri sefer başına ücret alıyor; beton mikserleri aynı zamanda betonu donmadan yetiştirmek için şehir içinde hız yapıyor! Hafriyatı, İstanbul’da artık yarısı tamamen dolmuş hafriyat sahalarına dökmek için saatlerce sıra bekleyen kamyon şoförleri gaza basıyor. O gün içinde belki bir sefer daha fazla yaparım diye, ara sokaklarda dahi hızla yanımızdan hafriyat kamyonları geçiyor. Herkesin acelesi var, ama özellikle de sermayedarların. Biliyorlar bu yağmanın sonu gelecek, alabildiğimi alayım bir an önce kaçıp gideyim telaşı sanki bu. Acısını “hadi hadi” denerek sağlıksız ve güvensiz koşullarda çalışan işçiler çekiyor, kent halkı çekiyor, kimi zaman hatta çocuklarımız, yolda, parkta bahçede oynarken çekiyor.