Günümüzde özgürlükçü ve demokratik talepler

Sol içi tartışmaların anlamlı olabilmesi tutarlı bir kavramsal çerçeveyi gerektirir. Böyle bir çerçeve olduğunda pek çok konuda görüş birliği sağlanacağını söylemiyoruz elbette; ama en azından sağırlar diyalogundan kurtulmanın yollarından biridir.

Çerçeveyi oluşturmada ilk adım şöyle atılabilir: Kapitalizmin her tarihsel dönemi, sonuçta düzen sınırları içinde sayılabilecek demokratik ve özgürlükçü talepleri gündeme getirir. Burjuva devrimler döneminin kapanmış olması, sistemin çürümesi ve tek alternatifin sosyalizm olması, geniş kesimlerin dönemsel/güncel taleplerinin de otomatikman “sosyalist içerik” taşıyacağı anlamına gelmez.

Taleplerin demokratik ve özgürlükçü içeriği ayrı, sosyalist öznenin bunları sosyalizm hedefiyle ve mücadelesiyle ilişkilendirmesi ayrıdır.

Yeniden döneceğiz…

***

Sonra, özgürlükçü taleplerle demokratik talepler arasında fark gözetmek gerekir.

Özgürlükçü talepler, ağırlıklı olarak kişi/birey odaklıdır ve temel haklara ilişkindir. Buna karşın demokratik talepler sınıf/toplumsal kesim odaklıdır ve doğrudan doğruya mevcut egemenlik sistemiyle, yöneten-yönetilen ayrımıyla ilişkilidir. Özgürlükçü bir talebin karşılanması, mevcut egemenlik sisteminde önemli herhangi bir değişikliğe yol açmayabilir. Demokratik bir talebin karşılanması ise egemenlik ilişkilerine ve sınıfsal dengelere şu ya da bu ölçüde yansır.

Örneğin, “ifade özgürlüğü” ya da “vicdani ret” asıl olarak özgürlükçü taleplerdir ve bu taleplerin eksiksiz karşılanması sistemin kendisi üzerinde doğrudan önemli bir etki yaratmayabilir. Oysa çeşitli kademelerde olmak üzere “halkın karar süreçlerine katılımı” demokratik bir taleptir. Kâğıt üzerinde kalmayıp gerçekten sağlandığında sistemin bütününü etkileme olasılığı çok daha güçlüdür.

Dedik ya, demokrasi sınıflar arası güç dengeleriyle, kimin kime üstün olduğuyla ilgilidir. Marx ve Engels bu nedenle Manifesto’da proletaryanın hâkim sınıf durumuna yükselmesini başka bir şeyin değil “demokrasi savaşının” kazanılması şeklinde tanımlar.

***

Sosyalist çizgi özgürlükçü ve demokratik talepleri destekler mi desteklemez mi?

İlki, kapsam olarak ikincisinden daha geniştir, dolayısıyla burada bir seçme söz konusu olacaktır. Örneğin bir sermayedarın “mülkiyetinin hukuk güvencesi altında olması” talebi ya da bir doğal alanda yapılaşmaya gitme isteği temelde liberal özgürlük anlayışı kapsamına girer ve sosyalist çizginin böyle bir özgürlüğü savunacak hali yoktur. Gelgelelim, “askerlik yapmayı reddetme” hakkı ya da LGBTİ bireylerin en küçük bir ayrımla karşılaşmadan tüm yurttaşlık haklarından eşit yararlanma talebi de özgürlükçüdür. Ancak işin içinde kurulu düzenin belirli bir mekanizmasının reddi ve eşitlik ilkesi olduğundan sosyalist çizginin bu tür taleplere duyarsız kalması düşünülemez.

Sosyalist çizgi bir yana işçi sınıfının da… Örneğin Lenin (Iskra); “kendileri için elle tutulur hiçbir sonuç getirmeyeceği” halde işçileri, Çarlık tarafından askere alınmak istenen 183 öğrenciye sahip çıkmaya, onları desteklemeye çağırır (Ne Yapmalı? Seçme Eserler (İngilizce); cilt I, s. 147).

Bu örneğe bir ek yapalım: Mesele, “vicdan” meselesinin ya da gerici bir kurumun bir şekilde yıpratılmasının ötesindedir ve önemli bir noktaya işaret etmektedir. İşçi sınıfı siyasal bilince, kendi durumunun ve sermaye sınıfıyla karşıtlığının ötesinde, topluma damga vuran her tür eşitsizliğin, adaletsizliğin ve zorbalığın farkına varıp bunlara müdahil olarak ulaşır…

***

Başta şöyle demiştik: “Kapitalizmin her tarihsel dönemi, sonuçta düzen sınırları içinde sayılabilecek demokratik ve özgürlükçü talepleri gündeme getirir.”

Böyledir, ama burada da önemli bir ayrıma dikkat edilmesi gerekir: Talebin “düzen sınırları” içinde kalması, o talebin düzen tarafından fiilen karşılanacağı anlamına gelmez. “Düzen sınırları” sosyalist düşüncenin kapitalizmin doğasından hareketle ulaştığı bir soyutlamadır. Somutu ise, verili bir dönemde kapitalizmin “düzen sınırları” içinde kaldığı halde nelere (artık) tahammül edemediği ve edemeyeceğidir.

Dün, esnek çalışma, taşeronluk sistemi, kıdem tazminatı, hafta tatili vb. ile ilgili düzenlemeler gündemde değildi, bugün böyledir. Dün, Suriyeli ucuz emek gündemde değildi, bugün gündemdedir. Bunlardan herhangi birinin soyut planda “kapitalizmin olmazsa olmazı” olduğunu söyleyemezsiniz.

Ama kapitalizmin “Canım ne olacak, ben bunlarsız da yaparım” demeyeceğini de bilirsiniz.

Otoriterleştiğini, keyfileştiğini, hukuksuzlaştığını, çürüdüğünü, kokuştuğunu, vb. söylediğiniz bir sistemin tek alternatifinin sosyalizm olduğu ne kadar doğruysa, aynı durumun özgürlükçü ve demokrat yeni/yenilenmiş talepleri gündeme getirmesi de o kadar kaçınılmazdır.

Üzerinde “doğum lekeleri” taşımayan bir bebek bekleyen, daha çok bekler.