Elimizi korkak alıştırmayalım

“Bölgede (Orta Doğu) olaylar nasıl gelişir, işler nereye varır” gibi sorular karşısında harcıâlem yanıtlar vermenin, “bilemeyiz” demenin ya da suskun kalmanın insanda bir eksiklik duygusu yaratması doğaldır. “Bilenler mutlaka vardır da biz bilemiyoruz işte” ezikliğiyle birlikte…

Ama artık olmasın; bundan böyle ne eksiklik ne de eziklik duygusuna yer olmalı. Çünkü bölgenin uzmanı, otuz yıllık mesaisiyle oraların her tür girdisine çıktısına vakıf sayılan bir isim olarak Robert Fisk bile havlu atmış durumda. Son yazılarından birinde “Orta Doğu siyasetine ilişkin tahminlerde bulunmak çoğunlukla beyhudedir” demiş.  

İyi dediği gibi, bize de “oh” dedirtmiş oldu…      

***

O halde, bölgede neler olabileceğine ilişkin tahminde bulunmama hakkını kullanarak kendimize, Türkiye’ye dönelim…

Sanki bizde durum çok mu farklı?

Yanlış anlaşılmaması için bir ön açıklama: Bölgede de Türkiye’de de aktörlerin kimlikleri ve nihai olarak neyi hedefledikleri konusunda pek sıkıntı yoktur; yani bunlar tespit edilebilir ve kestirilebilir. Sıkıntı, çeşitli aktörlerin eylemlerinin, etkileşimlerinin bir bileşkesi olarak sürecin nereye evrilebileceği konusunda aşağı yukarı net bir fikre ulaşma konusundadır.

İşte bu sıkıntı nedeniyle “belirsizlik” derken, “kaos” derken yasak savmıyoruz, bir duruma, nesnelliğe işaret ediyoruz.

Ancak, bu da bir yere kadar olmalı.

Daha sonrası içinse “Belirsizlik Çözümün Kapısıdır” diyen ve çare olarak “belirsizlik ilkesini bilerek, ona dayanarak çözümler üretilmesini” öneren Güray Öz’ün (Cumhuriyet, 11 Nisan 2008) bıraktığı yerden devam edelim

***

Siyasette nesnel koşullarla siyaset yapan aktörlerin öznellikleri ve öznel girişimleri arasındaki ilişki, sabit bir noktada ya da dengede durmaz. Bir kere, her öznelliğin ait olduğu yerden çıkıp nesnelliğe karışan bir yanı vardır ve bu her zaman böyledir.  Sonra, öznelliğin “kendi dışındaki” nesnelliğe girdileri ve nesnelliği değiştirici gücü kimi uğraklarda daha fazla olabilir.

Hemen “güçlü bir öznellik varsa böyle olabilir elbette” demeyin; evet doğrudur, ama nesnellik denen şeyin nasıl bir nesnellik olduğu da önemlidir. Öyle durumlar olabilir ki güçlü sayılan öznellik bile kendisini kuşatan nesnelliğe fazla nüfuz edemeyebilir; buna karşılık başka durumlarda nesnellik öyledir ki pek de güçlü görülmeyen bir öznellik bile “çarpan etkisi” yaratabilir.

Şimdi daha açık konuşabiliriz: Bugün Türkiye “nesnel koşulların” bir sistemden, bir rasyonaliteden, belirli bir plandan, vizyondan vb. önemli ölçüde uzaklaşıp serserileştiği bir dönemden geçmektedir ve Türkiye solu da böyle bir “nesnellik” içinde kendi “öznel” çıkışlarını daha büyük ölçeklere taşıma fırsatlarına sahiptir.

Güray Öz’ün “belirsizlik çözümün kapısıdır” sözünü böyle anlıyor ve yorumluyoruz.

Biraz daha açık olursak, sol,  emperyalizmin türlü çeşitli planlarından burjuvazinin en ince hesaplarına, liberalizmin yeni tezgâhlarından “halkın hassasiyetlerine” uzanan “dış” faktörleri kafaya daha az takması gereken bir dönemden geçmektedir.

Anlamı, mutlaka yapılması gerekenlerin asla yapılmaması gerekenlere çok daha ağır basmasıdır.    

***

Başka yerlerde de kullanılıyormuş, ama biz ilk kez uzun yıllar önce briç oynarken duymuştuk.

Kâğıdını çıkmadan önce çok ince hesaplar yapan, çıkacağı kâğıt elindeyken bile bu hesaplarını sürdüren oyunculara “Elini korkak alıştırma” derlerdi.

Elimizi korkak alıştırmamanın zamandır.