Bosna’da siyasi krizin sürekliliği

Geçen haftaki yazımızda Balkanlar coğrafyasında, bilhassa Bosna’da yeni bir savaşın çıkmasını beklemenin siyasî bir zemini olmadığını anlatmıştık. Hali hazırdaki siyasî dengelerin emperyalizmin bölgedeki çıkarlarını sağlamak için gerekli koşulları sağlamaya yeterli olduğuna dikkat çekmiş, Balkanlar’da ve Bosna’da yeni bir savaşın çığırtkanlığını yapanların analizlerine itibar edilmemesi gerektiğini belirtmiştik. Fakat bu öngörümüz bölgedeki krizi göz ardı ettiğimiz anlamına gelmemeli. 

Bugün, 9 Ocak 2017, Bosna’da yeni bir siyasî krizin yaşanacağı bir gün olarak siyasî tarihe geçecek. Bosna’daki savaşı sona erdiren Dayton Anlaşması’na aykırı olmasına rağmen 25 Eylül 2016’da, RS’de (Republika Srpska – Bosna Sırp Cumhuiyeti) illegal bir referandum yapıldı. RS’deki seçmen nüfusun %56’sının katıldığı referandumda %99,8 oy oranıyla 9 Ocak’ın “Srpska Cumhuriyeti Günü” ilan edilmesine karar verildi. Referandum açıkça Dayton Anlaşması’nın ihlali anlamına geliyor ama RS yönetimi fiili olarak referandum olan bu oylamayı bir “kamuoyu yoklaması” olarak göstererek sonuçları resmiyete dökmeden Dayton Anlaşması’na aykırı davranıldığı suçlamasını reddediyor. 

Referandum yapılır yapılmaz geçen hafta bu köşede değindiğimiz analistler Pandora’nın kutusunun açıldığını, referandumun RS’in bağımsızlığı yolunda atılan bir adım olduğunu duyurdular ve Bosna’nın yeni bir iç savaşın eşiğinde olduğunu yazdılar. Hatta bazı analistler iç savaşın 26 Eylül’de çıkacağını bile öngördü!

Aslında Bosna’da Pandora’nın kutusu hep açık ve kutudan çıkanları seyretmek ve iş işten geçtikten sonra sürece müdahil olmak Bosna’nın sömürge valisi Yüksek Temsilcinin temel görevi. 

ABD ve Avrupa referandum sürecini en yalın haliyle sadece izlemekle yetindi. Çoğu diplomat son haftaya kadar referandumun, eski basketbolcu, uzun boyu ve kabadayı tavırlarıyla bilinen RS başkanı Milorad Dodik’in blöflerinden biri olarak değerlendirdi. Referandumdan sadece dört gün önce Kremlin’e giden Dodik her ne kadar Putin’le çok samimi pozlar veremese de, AB’ye gerekli mesajları göndermiş oldu. Putin ve Dodik arasında RTE-Melih Gökçek ilişkisine benzer bir muhabbet var: Dodik sevilecek adam değil, ama katlanılmak zorunda. Karadağ’ın NATO’ya davet edildiği siyasî konjonktürde Kuzey Atlantik etkisinde olan Bosna’nın NATO’ya girmesini RS ve Dodik engelliyor. Öte yandan Trump’ın yemin törenine Dodik’in davet edilmemesine Bosnalı Sırp liderin çok içerlediğini de eklemek gerekiyor.

Tabii ki AB ülkeleri yasal olmayan bu referandumun hesabını soracaklarını sıklıkla ifade ediyorlar ama 1998’den beri RS liderliğini yapan Dodik’ten şimdiye kadar neyin hesabını sorabildiler ki? 

Hatta öyle ki, Dodik’i konuyla ilgili toplantı yapmak için Saraybosna’ya çağırdıklarında, Dodik Saraybosna’da güvenliğini sağlayamayacakları gerekçesiyle gelmeye bile tenezzül etmedi. Saraybosnalı ilkokul çocuklarını bile güldüren bir piyes!

Bu arada belirtmekte de fayda var: Sözde referandumdan hemen bir hafta sonra yapılan yerel seçimlerde Dodik’in liderliğini yaptığı, ismi sosyal-demokrat, kendisi milliyetçi olan SNSD (Savez Nezavisnih Socialdemokrata - Bağımsız Sosyal Demokratlar Birliği) RS’te 30 belediye kazanarak 2012’ye göre elindeki belediye sayısını 11 arttırdı ve geçtiğimiz genel seçimlerde kaybettiği en büyük parti olma konumunu yeniden kazandı. 

Milliyetçilik, kabadayılık her zaman kazandırıyor, her zaman konsolidasyon malzemesi olarak başarılı oluyor. Bu da tek yönlü değil elbette. Her ne kadar AB ile papaz olmak istemeyen Hırvatistan Bosnalı Hırvat lider Dragan Çoviç’i “Sen akıllı uslu ol, bu hayta gibi haylazlık etme” şeklinde uyardıysa da, Bosnalı Hırvat milliyetçileri Dodik’in bu tarz çıkışlarını değerlendirerek Bosna merkezî hükumetine “Bakın, istediklerimizi vermezseniz biz de böyle yaparız” gibi aba altından sopa göstermeyi ihmal etmiyorlar. Boşnak politikacılar da üzerlerine düşen görevi yapıyor tabii ki. Türkiye’den aldıkları siyasî desteğe her zaman müteşekkir olan Boşnak politikacılar körfez ülkelerinin Saraybosna ve civarındaki inşaat yatırımlarından gayet hoşnut. Belki %45 işsizlik ve yoksulluk ve sefalet umurlarında değil ama ranttan akan para pek leziz. İtirazı olan olursa söylem hazır: “Bu Sırplarla aynı ağızı konuşuyorsun!”

1992-95 yılları arasında süren savaşı üç sene boyunca izleyen Batı zaten her şey olup bittikten, Doğu Bosna soykırımla temizlendikten sonra, Krajina da Srp nüfustan arındırıldıktan sonra ve Bosna’da siyasal İslam iyice yerleştikten sonra müdahale etmişti. Batı bu stratejiyi uygulamaya devam ediyor. Siyasi krizin sürekliliği sadece yerel politikacılara değil, NATO eksenli uluslararası siyasetin de işine geliyor. 

[email protected]

Özgür Dirim Özkan’ın İleri Portal’dan önce yayınlanan yazıları için:
http://yugoslavyayazilari.blogspot.com.tr/

Bazı yazıların İngilizce çevirileri için:
http://lettersfromyugoslavia.blogspot.com.tr/