Bir 'dönem tespiti' denemesi

Bugün, “Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?” sorusunun yanıtı, 20. yüzyılın büyük bölümüne göre daha güç ve karmaşıktır. 

Kuşkusuz, sorunun yanıtının kimden beklendiği de önemlidir. Başkalarını bir kenara bırakıp ülkesini ve dünyayı değiştirme kararlılığı taşıyan devrimcileri, sosyalistleri alalım. Bu kesim soruyu yanıtlarken nereye bakmalı, nelerden hareket etmeli?    

Sınıf mücadelelerinin seyri ve olasılıklar bir veridir, bakılır… Tek tek ülkelerin ötesinde dünyanın “somut durumu” değerlendirilir, buradan bir şeyler çıkarılır… “Zamanın ruhu” üzerinde durulur, belirli sonuçlara varılır… Akademi dünyasının çeşitli alanlardaki ürünleri beslenme kaynağıdır, çıkarımlar yapılır… 

Ancak, biz bunları hem önceleyen hem de hepsinin ötesine geçen başka tür bir tespitten söz ediyoruz: Tarihsel referanslı, geçmişle geleceği birbirine bağlayacak özel bir dönem tespiti… Kastedilen, sınıf mücadeleleri açısından bugün tarihin hangi evresinde olduğumuza işaret eden, bu evrenin başat özelliklerini kucaklayan, ama birkaç cümleyle ifade edilebilecek özlü bir tespittir.

***

Adım adım gidelim.     

Bir yol, 1789 Fransız Devrimi'nden 1990’a kadar uzanan tarihi sıfırlamak, artık karşımızda geçmişle herhangi bir bağlantısı kalmamış bir dünya olduğunu varsayıp işe “en başından” başlamaktır. Bu da kendine göre bir dönem tespiti sayılabilir. Devrim ve sosyalizm mi? Bunlar reddedilmez, ama ikisinin de öncülleri asgaride tutularak yepyeni bir yol aranır. 

Diğer yol, bu kez 1917 Ekim Devrimi öncesini bir bakıma sıfırlamak, 1990-91 çöküşünü ve ardından yaşananları da bir “parantez” sayıp oradan, 1917’den devam etmektir. 

Biz bu iki yoldan birincisini gerçek dışı, ikincisini ise eksik sayıyoruz. 

1917 Ekim Devrimi, Aydınlanmayı, 1789 Fransız Devrimi'ni ve burjuva devrimi (devrimleri) dünyanın geri dönemeyeceği eşikler olarak görmüş, kendi “daha yeni” ve “daha ileri” olanını gündeme getirmişti. Dolayısıyla bundan sonraki “daha yeni” ve “daha ileri” 1917 öncesine dönme gereği duymayacak, koyacaksa 1917’nin ve onu izleyen kuruluş döneminin üzerine koyacaktı…  

Ne var ki tarih böyle gelişmemiş, dünyanın bugünkü durumu böyle “tecelli etmemiştir.” 

***

Günümüz dünyası, 1917 bir yana burjuva devrimlerin, 1789’un ve Aydınlanma öncesine dönüşün zorlandığı bir dönemdedir. Teknoloji, iletişim devrimi, küresellik vb. demeyin;  evet, bunların hepsi vardır, ama hepsine eşlik eden siyasal, ideolojik ve kültürel ortam, az önce sıralananların hepsinin gerisinde dursun istenmektedir.

O zaman, önerdiğimiz dönem tespitine gelelim: Dünya, bir zamanlar “veri”, “temel” ya da “eşik” sayılanların hepsinin yeniden üretilmesini gerektiren bir dönemden geçmektedir ve sosyalistler de kendi “özel”, “ayrı” ya da “radikal” önerilerine bu yeniden üretim sürecinde ayırt edilebilen bir içerik ve kimlik kazandırmak zorundadır. 

Şöyle devam edebiliriz: “Yeni dünya düzeninin” hep geriyi, daha geriyi zorlayan hamleleri, kapitalizmin en gelişmiş merkezlerinden “çevre” ülkelere kadar her yerde dün “naif”, “ütopik”, “geri”, “reformcu” vb. denilip geçilebilecek tepkilere ve yönelimlere özde anti-kapitalist potansiyel taşıyan bir nesnellik kazandırmıştır. 

Gelinen noktada, ya bunların her biri “düzenin oyunu”, “liberalizmin yeni numarası”, vb. sayılıp hepsi es geçilecek ya da bunların “ham” da sayılsa gerçek tepkileri yansıttığı ve belirli bir nesnelliğe oturduğu kabul edilip buna göre hareket edilecektir.      

***

Devrim ve sosyalizm düşüncesinin, günümüzde görülen yaygın, özde anti-kapitalist potansiyel taşıyan tepkiler içinde silikleşmesini ya da “onlardan biri” haline gelmesini kimse önermiyor. Ancak, yaptığımız dönem tespiti belirli bir gerçekliğe işaret ediyorsa o zaman yapılması gereken,  tepkileri “rakip” ya da “oyun” saymak yerine bunlara yol göstermektir.

Yeni dünya düzeni siyaset, ideoloji ve kültür gibi alanlarda tarihin tekerleğini geriye çevirmek için bunca iş yapıyorsa, bu duruma karşı tabandan ve çevreden gelen tepkilerin (anti-kapitalist bir potansiyele işaret etse bile) özde “liberal”, “demokrat”, “saf Aydınlanmacı”, “temsili demokrasici” vb. özellikler taşıması kaçınılmazdır. 

Önemli olan, bunlarla nasıl ilişkilenmek gerektiğini bilmektir. 

İşin aslına bakılırsa, içinden çıkılan toplumun “doğum lekelerinin” devrimden sonra bir süre taşınabileceğini (Marx) kabul edenlerin, siyasal iktidar öncesi muhalefet birikiminde hiç prenatal leke olmasın istemelerinde bir tuhaflık vardır. 

Neyse…