Bir diktatörün meslek hastalığı

Baştan söyleyeyim kesinlikle yanlış anlaşılmasın. Yalçın Küçük'ün "Saralı Cumhur" kitabında sözü edilen kişi veya ülkeye dair yazmayacağım. Kişi veya ülke arasındaki benzerlik kurmaya çalışanları kötü niyetlilikle şimdiden suçlarım(!) Ama kimse üzerinde de baskı oluşturmak istemem tabii ki, benzerlik kurmak isteyen, çağrışım mekanizmalarını çalıştırıp "aa burada laf mı çakılıyor" diyen olursa da sonuçta karışamam...

Neyse uzatmayayım, konumuz Julius Caesar (Jül Sezar)! Sezar'ın nasıl öldürüldüğünü "sen de mi Brütüs" repliğiyle ünlü merdiven sahnesinden zaten biliyoruz. Sezar'ın politik kişiliğine dair tartışmaların da büyük bir kısmına vakıfız. Ama Sezar'ın hastalıklarına ve hatta diktatör olmasından dolayı tükenmişlik sendromu (burnout syndrome) yaşadığına dair de onlarca uzman yazmış, tartışmış ve bunları oldukça da hatırı sayılır dergilerde yayınlatmış.

Sezar hakkında "askeri ve asillerin vesayetine karşı" halkın tarafını tuttuğu yorumları da yapılır. Bir köşe yazısı sonuçta, tarihçi de değilim, internetteki şu yorumu alıp devam ediyorum (bakın hala benzerlik kurmaya çalışan olursa kızacağım (!)):

"Konsül olarak Roma’yı tek başına idare etmeye çalışan Caesar, Senato’yu ikinci planda bıraktı. Yeni bir kanunla fakir vatandaşlara ve Pompeius’un terhis edilen askerlerine toprak dağıttı. Vergilerin üçte birini bağışlayarak subayları kendi tarafına çekti. Nihayet 5 yıl içinde kendini Dalmaçya (İllirya); Kuzey İtalya ve Güney Fransa valiliklerine seçtirdi. Kuvvetli rakipleri olan Cicero ile Cato’nun Roma’dan uzaklaştırılmasını sağladıktan sonra, MÖ 58 de Gallia’ya girdi, sekiz yıl içinde Ren nehrinden Pireneler’e kadar bütün ülkeyi ele geçirdi. Tam bir zaferle sonuçlanan Gallia seferinden sonra Caesar aldığı zengin ganimet ve tecrübeli ordusu sayesinde, Roma’nın en güçlü adamı oldu."

Jül Sezar'ın yaşam ve ölümüne meslek hastalığı açısından bakmak

Sezar'ın beyin tümörü mü vardı, sarası mı vardı, sağlığı nasıldı diye merak edenler için geniş bir kaynak mevcut (sözgelimi Retief ve Cilier, 2010, Gomez, Kotler ve Long, 1995). Bu araştırmacılar diyorlar ki:

"Sonuç olarak biz şunu iddia ediyoruz; Jül Sezar'ın 50. yaşgününden sonra kendisini ilk kez gösteren epilepsinin altında yatan kafa boşluğu patolojisinde, muhtemel kötü huylu beyin tümörünün ikincil etken olduğunu düşündürmektedir. Hastalığının son aşamalarına ait tutarsız davranışları bizzat kendi güvenliği için bile aşırı derecede ihmalkar davranışlarına neden olmuş ve suikastçilerine Mart'ın 15'inde (Ides of March) yardım etmiş olabilir "

Jül Sezar'ın meslek hastalığına geçmeden, onun dünya emek tarihinde gece çalışmasını kurumsallaştıran kişi olarak da anılması gerektiğinin altını çizelim. Zira;

"Roma döneminde gece çalışması gerek ticari, gerek askeri gerekse de dini ve toplumsal amaçlar doğrultusunda yaygın hale gelmişti. Jül Sezar at arabalarının gündüz saatlerinde kent sokaklarından geçişini yasaklamıştı. Sonuçta kentlere her türlü yükü getiren işçiler bunu gece yapmaya başladılar. Acil imparatorluk mektuplarını getiren süvariler, kutsal ateşi korumakla yükümlü rahibeler geceleri çalıştı ve Roma ordusu geceleri yürüdü ve savaştı! Yön bulmak için yıldızlara gereksinim duyan denizciler kıyılara yakın tüm kısa yolculuklarını gece yaptı" (Bohle ve Quinlan, 2000)

Sezar at arabalarının kentin içinde gezmesinden rahatsızlık duyuyor, halktan yana birisi olarak emekçilerin güpegündüz kentin içinde dolaşmasından da. Asillere savaş açıyor ama Roma sokaklarını asiller için daha güzel hale getiriyor. Sonraki haftalar ele alacağım gibi, ilk çağlarda işçiler, ustalar genel olarak meslek sahipleri genelde sakat, aksak insanlar olarak resmediliyor, askerlik yüceltilirken genel olarak çalışma küçümseniyor. Sezar da asillerin, askerlerin yanında "eciş bücüş" insanların rahat rahat dolaşmalarını pek istemiyor anlaşılan...

Neyse, Sezar'ın sağlık sorunlarını meslek hastalığı bağlamında inceleyen ilginç bir genişletişmiş özet, geçen hafta da sözünü ettiğim bir konferansta sunulmuş, kaynakça kısmına bakabilirsiniz. Finli araştırmacı Jaakkola, ciddi olgulardan yola çıkarak diktatörlüğün aslında insan sağlığı için nasıl da zararlı olduğunu, bizzat diktatörün kendisi için bile, gösteriyor! Jül Sezar, Roma'nın bir imparatorluk haline dönüşmesinde çok büyük rol oynayan tarihsel kişiliklerden birisi bunda kuşku yok. Ayrıca imparatorluğun imarı konusunda da pek çok şey yapılıyor. Her yere yollar (duble yol değil ama olsun) yapılıyor, "tüm yollar Roma'ya çıkıyor".

Öte yandan kanunlarda yapılan değişikliklerde senatonun rolü sınırlandırılıyor, neredeyse yok ediliyor ve Milattan Önce 44 yılında Sezar ömür boyu diktatör ilan ediliyor. Aynı yıl "Mart'ın 15"inde de son sözü "Et tu, Brute" oluyor ve bıçaklanarak öldürülüyor.

Jaakkola, bu iktidar yoğunlaşmasının bir kişi üzerinde nasıl fiziksel ve ruhsal etkiler yarattığını, onun çalışabilirliğini nasıl azalttığını, hastalığının belirtileri üzerinden tartışıyor ve bunu "bir diktatörün meslek hastalığı" olarak tarif ediyor. Sezar'ın çağdaşı yazar Cicero, antik çağ tarihçileri Appian, Cassius Dio, Plutarch ve Suetonius'un yazdıklarından, Sezar'ın yaşamına ve hastalık belirtilerine ilişkin pek çok şey saptanabiliyor. Muhtemen sara krizleri dolayısıyla Sezar'ın yaşam alışkanlıklarını değiştirmek zorunda kaldığı (diyet yaptığı ve alkolden uzak durduğu); ayrıca hastalığın etkisiyle hızlı karar alıp, uyguladığı ve harekete geçtiği iddia ediliyor. Diktatörlüğün yarattığı psikolojik ve fiziksel "işe bağlı gerginlik" (occupational strain) muhtemelen Sezar'ın sara hastalığını daha da derinleştiriyor. Örneğin yoğun bir krizden dolayı MÖ 46 yılında Thapsus savaşına önderlik edemiyor, generalleri savaşı kazanıyor ama kontrolü ellerinden kaçırıyorlar ve büyük katliamlar gerçekleşiyor.

Finli araştırmacı, Sezar'ın tam anlamıyla "tükenmişlik sendromu" tanımına uyan iki ciddi yorgunluk ve depresyon döneminden söz ediyor. İlki İskenderiye Savaşı sonrası, ikincisi ise ölümünden bir yıl önce Roma'da yaşadığı yoğun tükenmişlik. Sonraki aşamalarda "tükenmişlik sendromu" kendisini kinizm (herkesi çıkarcı görme, kimseye güvenmeme, aşırı kuşkuculuk, ahlakı hor görme, kötümserlik diye ifade edebiliriz) ve depresyon olarak gösteriyor. Bu ikisinin bir araya gelmesi ve tutarsız davranışlarla da kendi güvenlik önlemlerini hiçe sayan bir Sezar görüyoruz, o kadar çalkantılı siyasal tartışmaların olduğu bir ortamda bile...

Sonuç olarak Jaakkola diyor ki:

Sezer hakkındaki vaka çalışması hem işin (yani diktatörlüğün E.G) sağlık hem de sağlığın iş üzerine etkisini göstermekte ve mutlakiyetçi bir rejimin bir diktatörün sağlık sorunlarına karşı ne kadar da savunmasız olduğunu örneklemektedir" (Jaakkola, 2004).

Sezar'a dair yapılan bu çalışmalar ve tartışmalar bize çok ama çok şey anlatıyor...

Kaynaklar

Bohle P ve Quinlan M. (2000) Managing Occupational Health and Safety: A Multidisciplinary Approach Macmillan Education AU

Gomez J.G, Kotler J.A ve Long J.B (1995) Was Julius Caesar's epilepsy due to a brain tumor? J Fla Med Assoc. Mar;82(3):199-201.

Jaakkola J.J.K. (2012) The Life and Death of Gaius Julius Caesar From an Occupational

Health Perspective (Paul D. Blanc and Brian Dolan, editors. At Work in the World: Proceedings of the Fourth International Conference on the History of Occupational and Environmental Health (San Francisco: University of California Medical Humanities Press, 2012 kitabı içinde)

Retief F.P ve Cilliers J.F.G (2010) Julius Caesar (100 - 44 BC) – did he have a brain tumour? SAMJ, S. Afr. med. j. vol.100 n.1 Cape Town 

http://nettebuldum.blogspot.com.tr/2013/02/julius-caesar-sezar-kimdir-nasl-olmustur.html