“Anarşi Yok! Büyük Derleniş!”

Hikmet Kıvılcımlı tarafından 1970 yılında yapılan bir çağrının başlığıdır.

Kıvılcımlı, dönemin koşullarında sol hareketteki dağınıklığa son verilmesi çağrısında bulunuyor (Anarşi Yok!) ve güçlerin bir cephede buluşmasını öneriyordu (Büyük Derleniş!)

Kıvılcımlı’nın 45 yıl önceki çağrısına temel olan görüşler ve tespitler kuşkusuz tartışılabilir. Bunlardan bir bölümünün bugün geçerliliğini yitirdiği de söylenebilir. Ancak, çağrının en azından başlığı günümüzün yakıcı bir ihtiyacına karşılık düşmektedir.

Böyledir, çünkü Türkiye sol hareketi bugün silkinme ve hamle için önemli fırsatlara sahipken dağınıklığı nedeniyle bunlardan yararlanamamaktadır. Sonra, dağınıklığı belirli ölçülerde giderebilecek bir imkân olarak Birleşik Haziran Hareketi de “patinaj” tehlikesiyle karşı karşıyadır. 

O zaman, çağrıyı yinelemek gerekiyor: Anarşi Yok! Büyük Derleniş!

***

Sorunun “dağınıklık” tarafına bakarsak, sosyalist harekette yer alan örgütlü özneler için burada söyleyebileceklerimiz sınırlıdır. Bu öznelerin varlık nedenleri, özel hassasiyetleri, teorik temelleri ve siyaset tarzları hakkında ileri geri konuşmak kimsenin haddi değildir.

Ancak, madem fırsatlardan söz ediyoruz hiç olmazsa içtenlikli bir tavsiyeyle yetinelim: Yürüyeceğimiz yolun her köşe başında bizi “liberal tuzakların” beklediği;  atacağımız her adımın ardından Amerikancı, AB’ci, “Sorosçu”, “Kürtçü”, “restorasyoncu”,  şucu bucu çukurlara düşme tehlikesiyle karşılaşacağımız düşüncesi neredeyse bir obsesyon (saplantı) haline getirilmiştir…

İşte bu saplantıdan mutlaka kurtulmak gerekmektedir.  

Erdoğan’ın kendi çizgisinin ve bu doğrultudaki girişimlerinin ötesinde, genel anlamda düzenin halen yaşadığı siyasal-ideolojik tıkanmaya ancak el yordamıyla çare arayabildiğini görüyoruz. Peki, düzen böyle bir hengâmede bile oturup ince ince düşünüyor, sola son derece gelişkin ve çok yönlü tuzaklar kuruyor olamaz mı?

Yok artık…

Çok ısrar ediliyorsa belirli bir ihtimal biçilir, tedbirleri alınır ve yola devam edilir. Hepsi bu kadardır. Her şeyin önüne konulacak, özellikle odaklanılacak bir ihtimal değildir.

Ha baskı, saldırı, yıldırma operasyonları deniyorsa, tamamdır; bunlar olacaktır…

Ama oturup “Acaba hangi liberal-restorasyoncu tuzakları kurdular” diye düşünmenin ve bu nedenle bir köşede durup beklemenin savunulacak hiçbir yanı yoktur.

Sonra fırsatlar gelip geçer, biz de ardından bakakalırız…      

***

Sol hareket içindeki örgütlü öznelerin, herhangi bir “cephe” ya da BHH dışında kendi meşru varlık nedenleri (Raison D’être) vardır ve bunları sorgulamanın ne yeri ne de zamanıdır.  Buna karşılık, örneğin BHH’nin de kendisini oluşturan örgütlü öznelerin ötesinde bir varlık nedeni, toplumsal-siyasal meşruiyeti olmalıdır. “Vardır” değil de “olmalıdır” diyoruz; çünkü BHH henüz kendisini oluşturan örgütlü öznelerin dışında kalan çok daha geniş bir kesime yönelememiş, bu kesim için bir cazibe merkezi durumuna gelememiştir.

Neyi kastediyoruz?

Daha önce yazılmıştı: “Seçimlerde CHP’ye ya da HDP’ye oy verenlerin en az beşte biri, bugün mecliste temsil edilen ‘muhalefet’ partilerinin değiştirmek istediklerinin ve değiştirebileceklerin ötesinde özlemlere ve beklentilere sahiptir.  Yaklaşık 3-4 milyon insan demektir…” (Zaman Kaybediyoruz, İleri, 4 Temmuz 2015).

İşte bunu kastediyoruz.

Bu geniş kesime doğru uzanmanın yolu da başka her şeyden önce yerel meclislerin çalışmasından/çalıştırılmasından, yani geniş kesimin içlerine doğru uzanan “kılcal damarlardaki” kan dolaşımının sağlanmasından geçmektedir.

Unutulmasın: Sözünü ettiğimiz geniş kesimin unsurları (henüz) bezmiş, umutsuzluğa kapılmış değildir; yalnızca, net belirlenmiş hedeflere yönelik bir örgütlülük, seferberlik ve hareketlilik beklemektedir.    

***

Sonuçta, sosyalist örgütler kadro yetiştirme, yeni tezler geliştirme ve sınıfa odaklanma gibi asli ve devredilemez görevlerini (BHH dolayımıyla da) daha iyi yerine getirmeye başladıklarında bunun karşılığı dağınıklığın belirli ölçülerde giderilmesi olacaktır (Anarşi Yok!).

BHH ise kendi bünyesindeki sol örgütlerin bu alandaki girdilerinden yararlanarak, ama bunun daha ötesindeki kesimlere de uzanarak canlılık kazandığında bu kez “Büyük Derlenişe” doğru önemli bir adım atılmış olacaktır.

O halde bir kez daha: “Anarşi Yok! Büyük Derleniş!”…