Adam ve Evelyn: Doğu Almanya'nın çözülüşünün cennetten yeryüzüne göç çağrışımlı tasviri

Werner Herzog klasiklerinin toplu gösterimi bir yana, bu yılki Ankara Uluslararası Film Festivali’nin uluslararası seçkisindeki en dikkate değer filmlerin başında Alman yapımı Adam ve Evelyn (Adam und Evelyn / Adam & Evelyn; 2018) geliyor. Dünya prömiyerini geçen yıl Venedik Film Festivali’nde yapmış olan Adam ve Evelyn’in konusu 1989 yazında, yani Berlin Duvarı’nın yıkılışının hemen arifesinde Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde (Doğu Almanya’da) geçiyor ancak Adam ve Evelyn, yakın dönemde perdelerimize ardı ardına gelen, Doğu Avrupa’daki eski sosyalist rejimlerde ‘devletin ne kadar baskıcı, insanların özgürlüklerden ne kadar mahrum olduğunu’ perdeye getirme misyonunu edinmiş bir dizi filmden çok farklı yönelimde bir film.

Aynı adlı bir romandan uyarlanan Adam ve Evelyn, temel olay örgüsü açısından bir aşk filmi sayılabilir (nitekim fragmanında bu şekilde lanse ediliyor) ancak bu aşk öyküsünü, Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin (DAC) yıkılışına dair tarihsel arkaplanla bütünleştirirken aslında, Batı’daki anti-Komünist ezberlere aykırı biçimde, sosyalizmin çözülüşüne alttan alta hüzünlü, kapitalizmle entegrasyona tedirgin ve kuşkucu bir bakış sunuyor.

DAC’ın taşrasında yaşayan genç bir çift olan Adam ve Evelyn, Macaristan’a tatile gitmek üzereyken Evelyn, terzilik yapmakta olan Adam’ı kadın bir müşterisinin yakın ilgisine maruz kalırken görür ve kıskançlık içinde Adam’ı terkedip tatile kendi arkadaşlarıyla birlikte çıkar ama Adam da 1961 model arabasına atlayıp onların peşi sıra yola koyulur. Bu tatil esnasında gençler arasındaki ilişkiler sarpa sarsa da bir müddet sonra Adam ve Evelyn tekrar birlikte olurlar. Ancak tam bu esnada Macaristan, bu ülkede birikmiş DAC vatandaşlarının kendilerini kabul edecek Batılı ülkelere geçisine izin vereceğini açıklar ve böylece Evelyn’in Batı’ya göç hayali gerçekleşme şansı bulur. Bu konuda isteksiz olsa da Adam da sevgilisinden ayrılmamak uğruna onunla birlikte gider...

Filmde Adam, DAC’daki yaşamından ve mesleğinden son derece memnun bir karakter olarak çiziliyor. Evelyn bir kız arkadaşına Adam’ı anlatırken “çok mütevazi bir kişi” diyor ve “evinin, bahçesinin ve komşularının” onu mutlu ettiğini ekliyor. Adam bahsinde önemli bir husus da mesleğini “bir iş” olarak görmediğinin, kadın müşterilerine elinden geldiğince güzel elbiseler dikerek onları mutlu ediyor olmasının onu mutlu ediyor oluşunun vurgulanışı. Bir başka deyişle Adam, işine yabancılaşmamış bir birey aslında.

Adam ve Evelyn’de iki sistem, iki Almanya arasındaki farklılık ilk olarak Macaristan’daki Alman turist gençlerin bir gün pasaportlarını çaldırdıklarında içlerindeki Batı Alman gencin Batı Almanya konsolosluğuna başvurduğunda bugün git yarın gel tavrıyla karşılaşması, DAC’lı gençlerin ise DAC konsolosluğunda işlerini hemen halledip keyifle dondurma yemeye koyulmaları üzerinden imleniyor. Adam ve Evelyn, Batı’ya göç etmeye yöneldiklerinde ilk olarak Adam’ın paha biçilmez antika arabasını satmak zorunda kalıyorlar. Batı’ya yerleştiklerinde ise Adam’ı, Evelyn’in yanıbaşındaki varlığı hariç, mutlu edecek hiçbir şey olmayacak, üstelik bu arada Duvar’ın yıkılıp DAC’ın da zaten ortadan kalkmasıyla artık bir zamanlar mutlu yıllar geçirdiği ortam da geçmişe karışacaktır.

Adam ve Evelyn’in isimlerinin Adem ve Havva’nın Almanca muadilleri/varyantları oluşu, Adem ve Havva’nın rahat ve bolluk içinde yaşadıkları cennetten kovulup kendilerini daha zorlu bir yaşamın beklediği yeryüzüne gönderilmiş olduklarına dair kadim anlatıyla birlikte düşünüldüğünde (zaten filmin de bir noktasında Adam, bir otel odasında bulduğu İncil’den buna dair bölümü okuyor) en azından Adam için rahat bir yaşam sunan DAC’dan, zorluklar ve belirsizliklerle dolu Batı’ya, kapitalist dünyaya göçün bu kadim Adem-Havva anlatısıyla muzip bir paralellik imlenerek filme yedirilmiş olduğu aşikar.

*Adam ve Evelyn’in festivaldeki ikinci ve son gösterimi bugün (C.tesi) 14:00 seansında Kızılay Büyülü Fener Sineması 2’nci salonunda gerçekleşecek.