31 Mart üzerine notlar

Erdoğan 31 Mart akşamı, önümüzdeki 4 yıl Türkiye’yi seçimsiz yöneteceğini duyurdu. Kılıçdaroğlu ve Akşener de erken seçim istemeyeceklerini ilan ettiler.

Onları böyle konuşturan ağırlaşmakta, ivmelenmekte olan krizdir.

Bu krizi, İstanbul ve Ankara’yı kaybeden AKP tek başına yönetemez.

Sınıfsal ve ekonomik programları aynı olmasına rağmen, Cumhur ve Millet ittifaklarının bir “milli mutabakat” koalisyonu oluşturmaları da olası görünmüyor.

Özetle, istikrarlı, barışçıl bir 4 yılın öngününde değiliz.

Pazar günkü seçimlerin yol açacağı gelişmeleri, hele de İstanbul üzerine kavga sürerken hakkıyla değerlendirmek için henüz çok erken.

Ama, her zaman bir toplumsal barometre işlevi olan seçimlerin gösterdiklerini ilk izlenimler biçiminde özetlemeyi deneyebiliriz.

Bir: Türkiye genelinde AKP-MHP ittifakı gerilemiş, ciddi bir yara almış, ama çökmemiştir.

İki: Bu seçimle birlikte Erdoğan ile Bahçeli birbirlerine daha çok mahkûm ve mecbur hale gelmişlerdir. “Beka” konusu AKP’nin kadim devletle bütünleşmesinin kod adıdır. MHP ittifakın kurucu öğesi konumundadır.

Üç: Düzen siyaseti bir bütün olarak sağa kaymaya devam ediyor. AKP, MHP, İP, SP toplam oy oranları yüzde 60’ları geçen milliyetçi-dinci sağcı partilerdir.

Dört: Bu seçimlerdeki kısmi başarı, CHP yönetimindeki sağ eğilimi, Kılıçdaroğlu ve ekibini güçlendirmiştir.

Beş: Kürt hareketi, HDP kişiliğinde, Türkiye siyasetinin önemli, yadsınamaz bir öğesi olduğunu bir kez daha göstermiştir. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin başta olmak üzere birçok yerde millet ittifakı adayları seçimi HDP oyları sayesinde kazandılar.

Altı: Maçoğlu’nun Ovacık pratiği tüm ülkeye “örneğin gücü” etkisiyle komünist belediyeciliğin başarısı olarak yansımıştır. Dersim sonucunun, özellikle bu yönüyle önemli bir sol kazanım olduğu kabul edilmelidir. Ovacık örneğinin büyüyerek devamı için destek verilmelidir.

Yedi: 2013 Gezi isyanından bu yana, kentlerin ve özellikle büyük kentlerin ülke siyasetindeki ağırlığı kendini göstermektedir. Bu seçimde de öyle olmuştur. Gelecek ve umut buradadır.

Sekiz: İstanbul Türkiye’nin doğrultusunu belirleyen bir kenttir. AKP, açık seçim sonucuna rağmen İstanbul’u vermemek için bu nedenle direniyor. Ama büyü bu kez bozulmuştur. Erdoğan iktidarını sermaye için vazgeçilmez kılan, büyük koalisyonu bir arada tutan muazzam büyüklükteki kent rant kaynaklarının yitirilmesi AKP için sonun başlangıcı olabilir.

Dokuz: Siyasette ayrıntılar önemlidir. Yıllardır yapılan bunca seçimden sonra, İstanbul örneğinde ilk kez, oyların çalınması, son derece basit ama kurulması bilgi ve emek isteyen bir sistemle, ayrıntılara egemen bir örgüt çalışmasıyla önlenmiştir. Bu, yıllardır güvensizlik ve moral bozukluğu yaşayan büyük kitleye özgüven ve umut aşılamıştır.

On: Erdoğan, büyük seçim yenilgisini önlemek için, 2018 ilkbaharından bu yana, ekonomik krizi ağırlaştırmak pahasına, devlet kesesinin ağzını açmış, ekonomiye müdahale ederek krizin yıkıcı etkilerini belli ölçülerde yumuşatmıştır. Şimdi seçimsiz 4 yılda, faturayı emekçilere, kent ve kır yoksullarına keseceği kesindir.

On bir: Türkiye siyaset yelpazesinin sol tarafındaki büyük boşluk varlığını sürdürüyor. Düzen siyaseti karşısında sol, komünist, sahici, kitlesel bir seçeneğin yaratılamaması, büyük emekçi kitleleri, ilerici kadın, genç ve aydınları dünya görüşleri ve programları farklı olmayan düzen partilerinin yarattığı kutuplaşmanın bir tarafında tutum almaya mecbur bırakıyor. Büyük bir potansiyel heba oluyor.

On iki: Dünyanın ve Türkiye’nin verili koşulları, düzen siyasetindeki tıkanıklıklar, özellikle de ağırlaşan kriz, sol seçeneğin güçlenmesine elverişli bir siyasal iklim yaratıyor. Dönemin hakkını vermek için, devrimci, komünist program, siyaset ve örgüt üçlüsünü yaratmak üzere bütün güçleri seferber etmek gerekiyor.

1 Nisan 2019