Sıra dışı bir cinayetin öyküsü: Merkez Komitesinde Cinayet

Sıra dışı bir cinayetin öyküsü: Merkez Komitesinde Cinayet

İspanya Komünist Partisi’nin olağan bir toplantısında genel sekreterin öldürülmesi ile başlıyor kitap. Komünist hareketin efsane lideri Fernando Garrido toplantının başlamasından kısa bir süre sonra başkanlık divanında öldürülüyor. Hem de sıkı korunan bir salon ve yüzden fazla merkez komite üyesinin önünde. Sadece beş dakikalık bir elektrik kesintisi, katilin iz bırakmadan işini halletmesi için yeterli bir vakit oluyor.

B. Aydın Doruk

‘’Hayvanlara özgü ilkel bencilliğin ya da kapitalist kültür ve uygarlığın yarattığı mantıklı bencilliğin ne gibi felaketlere yol açtığı görmek ve bunların bilincine varmak için egoizmden arınmak gerekir.’’

Kitabı en net özetleyen paragraf bu olsa gerek. Kapitalist mantıklı bencilliğin işlediği  ve siyasi yılgınlığın, kişisel gevşemenin örttüğü bir cinayetin hikayesi bu. Hem de kapitalist yozlaşmanın en az sızacağı yer olarak düşünülen Komünist Parti Merkez Komitesi’nde işlenen bir cinayet.

İspanya Komünist Partisi’nin olağan bir toplantısında genel sekreterin öldürülmesi ile başlıyor kitap. Komünist hareketin efsane lideri Fernando Garrido toplantının başlamasından kısa bir süre sonra başkanlık divanında öldürülüyor. Hem de sıkı korunan bir salon ve yüzden fazla merkez komite üyesinin önünde. Sadece beş dakikalık bir elektrik kesintisi, katilin iz bırakmadan işini halletmesi için yeterli bir vakit oluyor.

Fernando Garrido, normal bir lider değil. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi İspanya Komünist Partisi’nin (ve Avrupa Komünizminin) önde gelen lideri. Doğal olarak Garrido’nun ölümü çok büyük bir siyasi savaşın kapısını aralıyor, hükümet ve faşist güçler hiç zaman kaybetmeden bir anti-komünist propagandaya başlarken parti ise kendini aklama ve komployu çözmeye çalışıyor. Hükümetin cinayeti çözmek için Franco döneminin ünlü işkencecisi Fonseca’yı göreve getirmesi cinayeti çözme(me) niyetini açıkça belli ediyor. Hükümetin bu niyetini gören parti ise eski bir komünist olan ve özel dedektiflik yapan Carvalho’yu cinayeti çözmesi için tutuyor.

Carvalho, Franco döneminde partiye üye olmuş, tutuklanmış eski bir komünist.  Partiden koptuktan sonra hayatının hiçbir alanında elle tutulur bir başarı elde edememiş, bir dönem ajanlık bile yapmış, uzun yıllar savrulmuş ‘başarısız’ bir karakter olarak karşımıza çıkıyor Carvalho. Bütün kitap boyunca düzenli olarak ilgilendiği tek zevk ise gastronomi.

Carvalho, cinayeti çözmek için Madrid’e geldiğinde zamanın değiştirdiği tek şeyin kendisi olmadığını fark ediyor. İspanya Komünist Partisi’nin legal döneme geçmiş olması ve legal dönemin parti kadroları üzerindeki olumsuz etkisi gözle görülür bir gerçek. Öyle ki kitabın başında geçen diyaloglarda MK toplantısında katılımın düşük olması, toplantıya genel sekreterin dahi geç kalması gibi sebepler kadrolarca legal dönemin etkileri olarak görülüyor. Kuşaklar arası sorun, eski çelik kadroların gevşemiş ve yılgın olması kitapta başka yerlerde de karışımıza çıkıyor.

Parti kadrolarının yılgınlığını, profesyonel kadroların bunu bir yük olarak görmesini ise Carmela’da hissediyoruz. Ayrıca partinin ‘’düşünenler” ve “iş yapanlar’’  diye iki ayrı kampa ayrılmış olması ve bunların “uç” temsilcilerinin aynı dili konuşmuyor olması da göze çarpıyor.Carvalho partideki bozukluğun yanında bir istihbarat savaşı da veriyor diyebiliriz. Carvalho’dan bilgi almak için düzenli olarak onu takip ve tehdit eden istihbarat kurumlarının istediği şeylerin ortak olmaması ise dikkat çekici.

Yazar Montalban’ın arka planda işlediği kişi ve kurumlar kitabın sonuna doğru birleşiyor ve cinayeti çözmemize yarıyor. “İyiler” ile bir şekilde “kötü” olmuş ya da hep kötü olanların  savaşı her alanda önümüze çıkıyor. Partiyi aklamak için başlatılan soruşturmada olağan şüphelilerin hepsinin parti kahramanı olması, istihbarat kurumlarının veya devlet memurlarının devletten daha güçlü olması Garrido cinayetinin ortaya çıkardığı sorunların sadece birkaçı. Bunun için bu sorunlara ve kişilerin yaşadığı savrulmalara kitabı okurken dikkat etmek gerekiyor.

Montalban’ın belki de en büyük başarısı, zekice kurgulanmış bir cinayet kitabı yazmak yerine ‘’parça parça’’ anlattığı hikayeleri ve olguları birbirine tutarlı bir şekilde bağlıyor oluşu.  Kitabı okurken bütüne oturtamadığımız, olmasa da olur dediğimiz diyaloglar, anılar kitabın sonuna geldiğinde yerli yerine oturuyor. Cinayeti sıradışı yapan da öldürülme yöntemi, arkasında yatan zeka değil işlendiği andan itibaren göz ardı edilmiş veya kapatılmış sorunları gün yüzüne çıkarması.

Bu sıradışı cinayetin gerçekleşme anının ise bir o kadar sıradan olması kitabı ayrı bir yere koymamıza olanak veriyor. Sıradışı azmettiricinin sıradan tetiktiçisi, kapitalist kültür ve uygarlığın yarattığı mantıklı bencillik.

Merkez Komitesinde Cinayet, Manuel Vazquez Montalban, Çeviren: Doğan Yurdakul, Dipnot Yayınevi, 1. Basım, 307 Sayfa.

DAHA FAZLA