Dört maddede kıdem tazminatı saldırısı

İleri Görüş - Av. Pınar Dinç

Emekçileri çok yakından ilgilendiren bir yeni tasarıyla karşı karşıyayız. Son günlerde, hükümet tarafından allanıp pullanan, ve "kıdem tazminatında kayıp yok" diye sunulan tasarı tartışmaya neden oldu. Gelin, kıdem tazminatına ve yasa tasarısına daha yakından bakalım...

Mevcut durumda bir işçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için 1475 Sayılı Kanun’un 14. maddesi gereği:
- En az 1 yıllık kıdeminin olması, 
- İş akdinin işveren tarafından haksız veya geçersiz feshi, 
- İşçi tarafından iş akdinin haklı nedenle ya da emeklilik, askerlik, kadın işçi açısından evlilik sebebi ile sonlanmış olması veya 
- Ölüm hallerinden birinin geçerli olması gerekiyor. 
Bu durumlarda tazminat işveren tarafından işçiye ödeniyor. İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun tasarısı yasalaşırsa kıdem tazminatı bir tazminat olmaktan çıkacağı gibi, güvencesiz çalıştırmanın da önü daha fazla açılacaktır. Neden mi? İşte nedenleri...

1- İŞTEN ÇIKARMALAR KOLAYLAŞACAK

Kıdem tazminatı özünde, işçinin çalıştığı süre boyunca yıpranmasına karşılık ödenen bir tazminat tutarıdır. Aynı zamanda işveren açısından işçiyi işten çıkarırken “bir kez daha” düşünmesine sebep olan, işten çıkarma ile birlikte ödemek zorunda kalabileceği bedeldir. 
Tasarı ile birlikte işverenin “bir kez daha” düşünmesi önündeki tüm engel ortadan kalkacaktır.
Bu durum tasarıdaki tanım ile ortadadır. Tasarıda kıdem tazminatı; "işveren tarafından yatırılan kıdem tazminatı primlerinin ve bu primlerin yasal kesintilerden sonra emeklilik şirketince yatırıma yönlendirilmesi sonucu sağlanan getirilerin toplamından oluşan işçiye ödenen tutar” olarak tanımlanmıştır. İşçinin işten hangi sebeple çıkarıldığı, işten çıkarmanın keyfi olup olmadığı tartışma konusu dahi değildir. İlk bakışta işçi lehine bir düzenleme olarak tarif edilen bu değişiklik özünde işverenin işçiyi işten çıkarması karşısında yargı denetimine tabi tutulmasının önünü kapatacak, işçiye fonda biriken bedelin ödenmesi ile konu kapanacaktır.

2- ÜCRETLER DÜŞECEK

Yaşanan ve bilinen bir gerçektir ve neredeyse her işyerinde yaşanır: Fiilen ödenen ücret ile Sosyal Güvenlik Kurumu'na bildirilen ücret farklıdır. İşveren Sosyal Güvenlik Kurumu'na işçinin ücretini daha düşük göstererek eksik prim öder. Tasarıya göre işverenin Sosyal Güvenlik Kurumuna gösterdiği bedel üzerinden kıdem tazminatı fonuna yatırılacak tutar belirlenecek. Dolayısıyla ilk basamakta zaten fonda biriken tazminat tutarı işçinin fiilen hak ettiği tazminat tutarını karşılamayacak. İkinci basamakta ise her ay fona prim ödeme yükümlülüğü altında olduğunu iddia eden işveren işçiye bugünkünden daha düşük ücret ödeyerek bu açığı kapatacaktır. Bu sebeple kıdem tazminatı fonu özünde “işçinin kendi tazminatını kendisinin biriktirmesi” ile oluşan bir fon olacaktır.

3- İŞVEREN PRİMLERİ AKTARACAĞI ŞİRKETİ KENDİSİ BELİRLEYECEK

Tasarının 39. maddesine göre işveren kıdem tazminatı primlerini kendisi seçeceği şirkete aktaracak. Bunun somut olarak iki sonucu ortaya çıkacaktır. Kıdem tazminatı fonu ile birlikte birikimin değerlendirileceği şirket sayısında artış oluşacak, bu şirketler arasında sıkı bir rekabet başlayacak. Bunun doğal uzantısı olarak da işveren ile bu şirketler arasında doğal bir menfaat birliği oluşacaktır. İkinci sonucu ise denetimsizlik olacaktır. Tasarıda bu şirketlerin denetlenmesine, işveren ile bu şirketler arasında kurulacak ilişkilerin denetlenmesine dair bir hüküm yok. Dolayısıyla fonda biriken bedelin işçiye ödenip ödenmeyeceği dahi belirsiz. Tasarının güzellemesi yapılırken “işçi dava açıyor, dava sonuçlanıncaya kadar işyeri iflas ediyor, işçi parasını alamıyor” deniyor. Oysa ki kıdem tazminatı fonu ile beraber özel şirketler bünyesinde birikecek fonun garanti altına alındığına dair hiçbir düzenleme yok. Yani işveren fona prim ödemesi yaparak yükümlülükten kurtulurken işçi asıl muhatabı olan işverenden koparılarak primin aktarıldığı şirketlerden tazminatını almakla uğraşacak.

4- İŞÇİNİN İŞVERENDEN VE SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNDAN HAK ARAMASININ ÖNÜNE GEÇİLECEK

Tasarıda işverenin her ay Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirdiği ücret üzerinden kıdem tazminatı fonuna prim ödeyeceği belirtiliyorsa da bu primin oranı konusunda hiçbir bilgi yok. Normal koşullarda “prim” olarak tanımlanan bedelden Sosyal Güvenlik Kurumu’nun da sorumlu tutulması, ödenmemesi durumunda işçinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na dava açabilmesi gerekirken, tasarıya göre işçi hiçbir biçimde kuruma dava açamayacak. Dolayısıyla işçinin işverenine veya Sosyal Güvenlik Kurumu’na karşı hak arama yoluna gidebilmesi mümkün olmayacak. Daha düşük ücret ile kendi kıdem tazminatını kendisi biriktiren işçinin bu birikimini alıp alamayacağının dahi belirsiz olduğu bir kıdem tazminatı fonu ile güvencesiz çalıştırmanın önü daha da açılacaktır. 

DAHA FAZLA