Bütün kadınlardan bir parça: ‘Bugün Anne Gibi Değilim’

Bütün kadınlardan bir parça: ‘Bugün Anne Gibi Değilim’

"Bugün Anne Gibi Değilim" tüm kadınlardan aldığı parçaları bir araya getirip vücut bulan bir yapıt. Öykülerin okuyucuyu sarıp sarmalayan şiirsel bir anlatımı var; öyle yabana atılır cinsten değiller. Dokunur dokunmaz içinizi yakıyor hepsi, belki bir kısmına aşina olmak nefesinizi daraltıyor. Ağlayamadığımız her şeyin boğazınızla boynunuz arasında sıkışıp kaldığı anlar var. Adı konmamış bir huzursuzluğun, kasvetin içinde, kadın olmanın gerçekliğinde kalıveriyoruz.

Belma Fırat’ın üçüncü öykü kitabı Bugün Anne Gibi Değilim Nota Bene Yayınları’ndan çıktı. Kitapta birbirinden sarsıcı on dört kadın öyküsü var. Yazar bizi bu kez de adını koyamadığımız, gizli saklı şekilde yaşantımızın, zihnimizin bir köşesinde tuttuğumuz şeyleri açığa çıkarmaya, hatırlayıp paylaşmaya davet ediyor. Hepimizin başından geçenleri sözcüklere sarmalayarak görünür kılıyor. Pek çok kadının ortak yaşanmışlıklarına edebi dili ile yaklaşıyor yazar.

Kendi hayatının kahramanıdır kadınlar. Hayatta kalmak, yaşamaya tutunmak her kadın için bir kahramanlık hikayesidir. Başka bir kurtarıcıya ihtiyaç duymazlar. Kimi farkındadır ne yaşadığının, kimi ise sessiz sedasız üstesinden gelir; yaptığının ne denli mühim olduğunun farkına varmadan. Kalbi kırılan, canı yanan, göz yaşlarını saklayacak yer bulamayan, yanlarında yalnızlıklarıyla gezen kadınlara rastlıyoruz öykülerde. Yazar "bazı acılar zamanla silinmez” diyerek bunları okuyucuya aktarma sorumluluğunun altından layıkıyla kalkmayı başarıyor.

Kadın olmak, başkalarının kaderiniz olduğunu söylediği şeylere karşı direnmektir. Pek çok kadının yaşayacağı hayat başkaları tarafından önceden belirlenir. Daha doğmadan kız çocuklarına hayat biçilir. Cinsiyeti olsun diye uğraşılan pembe ile döşenir odalar, o renkten seçilir kıyafetler. Hobileri “hanım hanımcık” kız çocuklarına yakıştırılanlar arasından seçilir. Erkeklere atfedilen şeyleri sevemez, yapamaz kız çocukları; futbol oynayamaz, kavga çıkaramaz, küfür edemez. Büyür ve büyürken kendine biçilen hayatı yaşar. Bazen kalıbına sığmadığı hayatı. Asıl mesele de o kalıp küçük geldiğinde, başka bir hayat tercih edildiğinde başlar. Beğenilmeme, kabul görmeme, istenmeme tehlikesini gerçek kılmış olan kız çocuğu kendisi olmayı seçtiği için suçlanacaktır artık. Bu taşınabilecek bir yük müdür? Bazen “affedilmek” ister ve bunu kendisi bile bilmez. Annesiz kalmak da istemez bir yandan. Hayatı hakkında karar veren, onu yöneten biriyle yaşamanın kolaylığından, rahatlığından mahrum kalmak gibi bir bedeli de vardır. Odasının perdelerinden üniversitede okuyacağı bölüme, hayatını birleştirmesi gereken insana kadar karar veren birileridir… Bu yüzden zaman zaman o göbek bağları görünmeyen bir biçimde varlıklarını sürdürür. Elbette tersi olmak da mümkündür, başka bir öğrenilmişlik üzerinden yaşamak da, kızının ilk öpücüğünün aslında ne kadar doğal bir şey olduğunu ona öğretmek, ayıplanılması gerekeninin öpücüğü ayıplamak olduğunu anlatmak da.

Kadınlar dayatılan kalıplardan çıkmaya çalışınca, dozu giderek artan şiddet olaylarını hayatının tam ortasında bulur, yaşamının bir parçası haline gelir. Erkek egemenliğin kendini var etmeye çalıştığı bir alandır kadın bedeni. Şiddetin her türlüsü orada, egemenliğin ispatı olarak ortaya konmaktadır. Öykülerde de pek çok yerde rastladığımız örnekler var. Maalesef ki kadınların yaşadığı şiddet çocuklarının da hafızasından bir ömür boyu silinmez. Annelerini şiddetten kurtaramamanın cezasını çektirirler kendilerine, geçmişiyle hesabını kapatamayan Çağlar’ın “perdeleri tutuşturup anasını darp eden babasını, bir köşeye sinip sessizce yutkunarak seyretmenin hesabını vermesi, kefaretini ödemesi ” gerekir.

Her şey önceden toplum tarafından belirlenmiştir, bir kadına hangi hallerde nasıl davranılması gerektiği de; “Ne de olsa hepsi, oturma odasında çerez yiyerek izledikleri eski Türk filmlerinden iffetini kaybetmiş, damgalanmış esas kadına nasıl davranılması gerektiğini öğrenmişti.” Kadınların içinde yaşamaya zorlandıkları kalıplardan örnekler buluyoruz öykülerde. Yazar bunların hepsiyle karşı karşıya gelip hesaplaşıyor; kutsal annelik, hanım hanımcık kadınlık, cinsel obje… Kolay iş değildir kadın olmak ama bir kere meselenin ne olduğu anlaşıldığı zaman bu kez de dik durmanın, direnmenin, ol denilen şeyin dışına çıkma çabasının derin sarhoşluğu geçmek bilmiyor. Erkekliğin nasıl şekillendirmeye çalıştığını, kadınlarınsa nasıl kendi hayatlarını kurma ve yaşama çabasında olduğuna şahitlik ediyoruz. Şiddet varsa, kadına dayatılan roller varsa elbette ki kadınlar arasında, yürümekte oldukları yola tutunmalarını sağlayan dayanışma da vardır; “sadece kadınların dahil olduğu bir tarikatın hayatta kalma ve direnişe dair kadim bilgilerini annesinden devralmış gibi” duran kız çocukları büyür.

Bugün Anne Gibi Değilim tüm kadınlardan aldığı parçaları bir araya getirip vücut bulan bir yapıt. Kitap birbirinden zengin, geniş bir hayal dünyasının ürünü öykülerden oluşuyor. Öykülerin okuyucuyu sarıp sarmalayan şiirsel bir anlatımı var; öyle az buz yabana atılır cinsten değiller. Dokunur dokunmaz içinizi yakıyor hepsi, belki bir kısmına aşina olmak nefesinizi daraltıyor. Ağlayamadığımız her şeyin boğazınızla boynunuz arasında sıkışıp kaldığı anlar var. Adı konmamış bir huzursuzluğun, kasvetin içinde, kadın olmanın gerçekliğinde kalıveriyoruz.


KÜNYE: Bugün Anne Gibi Değilim, Belma Fırat, Nota Bene Yayınları, 2018, 84 sayfa.

DAHA FAZLA