Bir 'çukur' olarak emekçi mahalleleri

Bir 'çukur' olarak emekçi mahalleleri

Son dönemin popüler dizisini bir emekçi mahallesinin gözünden inceleyelim. Emekçi mahallelerin gerçekten 'İdris Baba'lara mı ihtiyacı var?

İlyas Torlak

Konumuz son dönemde ciddi bir izleyici kitlesi tarafından takip edilen “Çukur” dizisi. Elbette popüler kültürün bir parçası deyip kesip atmak mümkün; biz öyle yapmayacağız. Dizinin bizlerin emekçi mahalleleri diye andığımız, dışarıdan “varoş”; sakinleri tarafından “semt” diye anılan mekânlarda yaşayan gençler tarafından bu denli ilgi görmesi birçok açıdan değerlendirmeyi hak ediyor. Burada dizinin gerçekten emekçi mahallelerindeki gerçekliği aktarıp aktarmadığını ve diziye yönelen yoğun ilginin bu mahallelerdeki gençliğin dünyasına dair verdiği ipuçlarını inceleyeceğiz. Elbette hedefimiz kimsenin dizi keyfine turp sıkmak değil.

NEREDEN ÇIKTI BU 'ÇUKUR'

Dizi piyasası görüldüğü kadarıyla her toplumsal ve sınıfsal kesime yönelik ürünler çıkarmaya çalışıyor. Örnek olsun; son dönemde “bordo bereliler”, “özel harekât” vs. unsurları konu edinen birçok dizi var. Bunların da kendi içerisinde “ tam boy milliyetçi-İslamcı ” konu –söylemlere sahip ve “hafif Kemalizan” içerikte olanlar gibi çeşitleri bulunuyor. Ülkedeki atmosferi de gözeten dizi yapımcıları böylelikle her tür izleyici kitlesinin beklentilerine hitap etmiş oluyor.

Yapımcıların “Çukur” dizisine yönelmesinin altında da internet üzerinden yayınlanan “01 Adana” dizisinin başarısı yatıyor. Dizinin her bölümü milyonlar tarafından izleniyor. Bunu gören dizi yapımcıları “suç ve cezanın” kol gezdiği mahallelerde yaşayan yoksul milyonların kendi yaşamlarına dair dizileri de izlemekten keyif alabildiklerini keşfetmiş olsa gerek. Köşklerde geçen gelin-kaynana, görümce-elti gerilimlerini konu edinen, emekçilerin hizmetçi, bahçıvan ve şoför olarak köşkün mutfağında dedikodu yapan karakterler olarak resmedildiği diziler yerine kendi mahallesine benzeyen bir yerde geçen dizileri tercih etmeye başlıyor yoksul mahalle sakinleri.

ANLATILAN BİZİM HİKAYEMİZ Mİ?

Ancak “Çukur’un” bizim hikâyemizi anlattığına şüpheyle yaklaşmalıyız. Dizinin merkezinde olan “Koçova” ailesi, “Çukur’un” hakimi. Mahallenin içinde geniş bir arazi üzerine kurulu bir tür köşkte oturuyor. Tıpkı diğer dizilerde geliniyle sorun yaşayan hanım ağalar gibi hizmetçilere sahip. Hizmetçilerin hanımına anne demesi kurulan ilişki biçimini değiştirmiyor. Aile silah ticareti, haraç vs. işlerde istihdam ettiği adamlarına ödeme yapmak dışında bir maddi güçlük yaşamıyor. Yani “Koçovalılar” bildiğiniz zengin, varlıklı bir aile. Yani bizim; emekçilerin dünyasından değil aslında, oradan çıkarak mayfa örgütlenmesinin üst basamaklarına tırmanmayı “başarmış” kişiler. Fakir-fukaraya kol kanat gerişleri bu gerçeği değiştirmiyor; aksine daha can sıkıcı hale getiriyor: Yoksul emekçileri başlarında bir “İdris Baba” olmadan ne yapacağını bilemez, büyük kentin debdebesinde ezilip gidecek birer zavallı gibi gösteriyor. Elbette gerçek bu değil: Biz uzak sayılamayacak bir geçmişte emekçi mahallerinin ayağa kalktığında bütün kenti sarsabildiğine şahitlik etmiş bir ülkeyiz. Başlarında “Babalar” olmadan kendi örgütlülükleri ve iradeleriyle yaptılar bunu.

Öte taraftan dizide çizilen “uyuşturucuyu mahallesine sokmayan mayfa” karakterinin gerçek hayatta karşılığı da bulunmuyor. Maalesef istinasız her emekçi mahallesine uyuşturucu şu veya bu düzeyde giriyor. Üstelik “mafya” tarafından ya da “mafyanın” korunmasında sokuluyor. Bu durum emekçi mahallerindeki gençliğin en büyük sorunu. Emekçi mahallerindeki uyuşturucu ile mücadele eden devrimcilerin önemli bölümü tutuklanıp, bu mahallerdeki sol kurumlar kapatıldığından beri daha büyük bir sorun haline geldiği görülüyor. Bu mahalleleri günlerce abluka altına alıp, terör estiren polisin amaçlarından birinin de bu olduğu anlaşılıyor. Neyse ki geçmişten günümüze sol bir kültürü olan mahallelerde gençliğin bu konudaki duyarlılığı sürüyor.

BİR MODEL OLARAK YAMAÇ VE VARTOLU

Biraz da dizinin ana karakterleri üzerinde duracağız. Biri sıra dışı; kültürlü, tarz sahibi diğeri alışılagelen tarzda şiveli, küfürbaz iki mafya tiplemesi. Bu zıt ikili ayrılan birçok yönüne rağmen kadınlara yönelik tutumları, “adamlarıyla” kurdukları ilişki biçimi, yersiz şiddet gösterileri başlıklarında birleşiyorlar. 

Ancak bu tiplemelerin gençler açısından bir model oluşturmasına da değinmeden geçemeyeceğiz. Gerçekten bu kadar mı yoksunuz gençliğe model oluşturabilecek kişiler ortaya çıkarmada? Elbette değiliz. Bizim tarihimizde yer alan gençlik önderleri; bu “sanal” kahramanlarla ya da onların gerçek hayattaki karşılıklarıyla yan yana bile anılamaz. Arkalarında adamları –ki gerçek hayatta bu tipler genelde adamlarının önünde yer almayı değil arkalarında saklanmayı tercih eder.- son model arabalarla, her tür silah ve yeri geldiğinde devlet desteği ile kahramanlık yapan bu tipler, bir uluslararası sistemi ve onun devlet aygıtı, her tür zor gücünü sadece tarihsel haklılıklarına dayanarak karşısına alan devrimcilerle boy ölçüşemez. Ancak bu noktada içinde bulunduğu geleceksizlik, yoksulluk, uyuşturucu ve “suç” kıskacı içerisinde isyan eden gençlerin, “isyanını” anlamakta, onula buluşmakta biraz zorlandığımız açığa çıkıyor. Mevcut araç, yöntem ve söylemlerimizle yoksul mahallelerde; sokak aralarında filizlenen isyanın karşısına gerçek bir kavga seçeneğini yaygın biçimde koyamıyoruz.

İki elle ortasından tuttukları tesbihleri ile instagrama koydukları fotoğrafları, modifiye Doğanları, Pitbullları ile başına gelenlerin sebebini arayan, hayallerini çalan o kişiyi bulsa ağzını, burnunu kıracak olan bu gençlere; hayatlarını ellerinin arasından çekip alanın dizideki “Beyefendiler” , “Vartolular” değil, sermaye sınıfı olduğunu anlatmalıyız. Yoksulluğumuz ve yoksunluğumuz dünyadaki milyarlarca yoksul gibi emperyalist- kapitalist sistemden kaynaklanıyor.

Bu noktada yapılacak çalışmaların tarzı, yöntemi, dili vs. ayrı bir yazının konusu ya da hayatın içinde deneyimlenecek bir başlık olarak duruyor.

'MAHALLEYİ, AİLEYİ KORUMAK

Son olarak dizinin temel düsturlarından biri olan” Mahalleyi korumak” meselesine ilişkin bizim ne anladığımızı ortaya koyarak bitirelim.

Mahallenin nasıl korunacağının en iyi örnekleri “Gezi Direnişinde” verildi diye düşünüyoruz. Gazi Mahallesi’nde, Sarıgazi’de, Dikmen’de, Tuzluçayır’da … Ve belki de en çok Hatay Harbiye Mahallesinde, Abdocan’ın, Ahmet Atakan’ın mahallesinde.Tüm gençlere; özellikle kendilerini sol değerlerle tanımlayan gençlere bu mahallelerde yaşayan direnişleri hatırlamalarını öneririz.

Son söz Ahmet Atakan’ın olsun; halkıyla, mahallesiyle kurduğu ilişkiyi ne de güzel anlatıyor: "Halkın arkanda olduğu sürece, o dayanışmayı gördüğün sürece ne olursa olsun korkmuyorsun."

 

Not: “Peki şimdi bu diziyi izlemeyelim mi?” diye soran gençlere cevabımız:

İzleyin ama fazla şey yapmayın.

DAHA FAZLA