ABD demokrasisi ve epilepsi

ABD demokrasisi ve epilepsi

Çok olumlu anlamlar atfediliyor “demokrasi” kelimesine. Kimisi cumhuriyet ile eş tutuyor, kimi basın, ifade, ve daha genel anlamda düşünce özgürlüğünü içerdiğini öne sürüyor. Buradaki turnusol kağıdı ABD oluyor. ABD denince akla “demokrasi” geliyorsa, kavramın sınırlarını çizmemiz gerekiyor.

Başkanlık seçimleri yaklaşıyor ve artık çok az bir süre kaldı. 8 Kasım’da sandıklar kurulacak ve çıkacak sonuç 4 yıl boyunca, sadece ABD’nin değil, belki de dünyanın kaderini belirleyecek. Önümüzde, seçilmesi muhtemel iki aday var: Cumhuriyetçi Parti’den Donald Trump ve Demokrat Parti’den Hillary Clinton.

İLK TARTIŞMA, İLK SONUÇ

Eğer konu 2016 ABD’si ise, ‘demokrasi’nin önüne ‘burjuva’ kelimesini koymalıyız. Burjuvaların egemen olduğu bir düzende yaşıyoruz, dolayısıyla burjuvalar (veya emperyalistler) seçiyor, halk da oyluyor. Burjuvaların adaylarını bir anda değil, yavaşça seçmesine demokrasi diyoruz. Çünkü demokrasi, yürütmenin yavaşlaması anlamına geliyor [1]. O halde demokrasi varsa, başkan seçimi bir yıl sürer. Burjuvalar her adayı tartar ve ona göre halka oylatır.

ABD’de artık burjuvalar neredeyse seçimlerini tamamladılar ve artık halka oylatmaya hazırlar. İki adayı da televizyona çıkarıyor, tartıştırıyor ve insanlara evlerinde izleme olanağı veriyorlar. Bir maç havasında geçen tartışma, konuşulan konulardan ziyade kimin kazandığı tartışmalarıyla bitiyor. Kısaca bahsedelim: Trump içeride ırkçılığın, polis baskısının artacağı sözünü verdi. Clinton ise savaşın ve ABD zoruyla değişen rejimleri vaat etti. Kendi politikalarından bahsedenin kaybettiği bir tartışma, Dünya Güzellik Yarışmasında birinci olan Venezuellalı Alicia Machado’nun kilolarıyla sona erdi, çünkü Trump ona hakaret etti. Clinton’un antipatik tavırlarına rağmen, kendi politikalarından çok az bahsetmesi ve sözü büyük ölçüde Trump’a bırakıp saçmalamasına izin vermesi, medya tarafından galibin Demokrat Parti adayı ilan edilmesine sebep oldu. Tartışmada açık ara kaybeden Amerikan halkıydı. Onlar da bunun farkındalardı. Muhtemelen hep fark ediyorlardı, ancak hiçbir zaman söz hakkı verilmediği için kendi içlerine atıp, seçim günü oy kullanmayarak tepkilerini gösteriyorlardı.

Ama Clinton grubu bu defa bir hata yaptı. Siyahilerin sistematik bir biçimde polisler tarafından öldürülmesine tepki göstermek için milli marş sırasında ayağa kalkmayan Colin Kaepernick isimli Amerikan futbolcusuna sordular. Bekledikleri, Kaepernick’in Trump aleyhine bir şeyler söylemesi ve böylece onun ismini kullanarak siyahilere “Clinton’a oy verin” çağrısı yapmaktı. Kaepernick fırsatı kullandı: “İzlemek bile utanç vericiydi… İkisi de yalancı ve adeta hangisinin daha az ırkçı olduğunu tartışıyorlar” [2]. Clinton grubu insanların Kaepernick'e hak verdiğini görünce hatalarını anladı. Tabii ki, protestosu sonucu haftalardır manşetlerde boy gösteren Kaepernick hemen orta sayfalara atıldı.

YA ÜÇÜNCÜ PARTİ ADAYLARI

ABD’de sadece iki parti olduğu izlenimine kapılmak çok normal. Ancak aslında başka partiler de var. Bunlardan iki tanesi, biri sağdan biri soldan, özellikle öne çıkıyor.

Liberter Parti bunlardan sağda olanı. Açıkça neoliberalizmi savunuyorlar. Onların adayı Gary Johnson. Şu sıralar Gary Johnson yükselişte; çünkü insanlar, bu lanet iki parti olmasın da kim olursa olsun, düşüncesine yönelmiş durumdalar. Türkiye’de Halep’in nerede olduğunu bilmemesiyle manşetlere oturmuştu; ancak, sanılmasın ki Johnson’ın cehaleti bununla sınırlı. Küresel ısınma sorusuna verdiği, nasıl olsa 4 milyar yıl sonra Güneş Dünya’yı yutacak, cevabı bilgisizliğinin düzeyini ortaya serecek ölçüde [4]. Üstelik zaman zaman nörolojik bozukluklar yaşadığı da iddia ediliyor [5]. Kısaca, Johnson’ın istendiği an yarış dışı bırakılabileceğini düşünmek zor değil.

Yeşil Parti ise solda olan parti. Onlar da yükselişte. Jill Stein onların adayı. Ancak Stein garip bir yalan söyleme ve yalanı saçma yöntemlerle saklama çabası hastalığına yakalanmış durumda. En net örneği, İngiltere’nin AB’den çıkma kararı ile sonuçlanan referandumu üzerine verdiği demeç. Jill Stein, önce, bu kararın çok olumlu olduğunu söylediği bir demeç yayımladı. Aldığı tepkiler üzerine hemen bu demeci internetten kaldırdı ve İngiltere’nin AB’den ayrılmasının ırkçıların ve sağcıların işine yarayacağını söyleyen bir demeç koydu. Yetmezmişçesine ilk demeç hiç olmamış gibi davrandı ve web sitesinden sildi. Tabii, internet çağında bu tarz acemilikler rahatça yakalanıyor [6].

Ancak yine de Stein’ın Trump ve Clinton'a görece solda olması ve Sanders destekçilerinin bir kısmının onu destekleme ihtimalleri mevcut. ABD devletinin buna karşı önlemi de hazır. Stein, şu an bir boru hattı inşasını protesto ettiği için ve yerin dibine gömülecek olan borulardan birinin dış yüzeyini sprey boyayla boyadığı için North Dakota eyaletine giriş yapamıyor. Daha doğrusu, eyalete girdiği anda hapse atılacak [7]. Oylar yükseldikçe giremediği eyalet sayısı da artacaktır. Nasıl olsa ABD demokrasisinde çareler tükenmiyor.

CLİNTON’IN SAĞLIĞI ve EPİLEPSİ

Hastalıklı adaylar ve yalan söyleme alışkanlığı dedikten sonra Hillary Clinton’a geri dönmemek olmaz. Clinton, Eylül’ün başında kameraların önünde bayılmıştı. Clinton ekibi önce önemsiz bir durum olduğunu, susuzluktan bayıldığını söylemişti. Gerçek kendini dayatınca, Clinton’ın zatürre olduğu ve bunun bir süredir bilindiği açıklandı. Ne şaşırtıcı ki, Amerikan medyası, yalancı Clinton’ın onunla aynı yerde bulunan ve hastalığını bilmeyen insanları tehlikeye attığının üzerinde durmadı.

Ancak Clinton’ın hastalığının çok ileri boyutlarda olduğu ve hastalığının gerçekte sara olduğu, söylenenler arasında [8]. Ne de olsa sara, sadece Caligula’ya özgü bir hastalık değil.

YA SANDERS?

Sanders, hatırlanacaktır, ön seçim sürecinde sol aday olarak ortaya çıkmıştı. Kendini “demokratik sosyalist” adlandıran ve aklında İskandinav tipi sosyal demokrasi olan Sanders, şu sıralar Clinton’ı desteklemekle meşgul.

Clinton, önemli bir süre Sanders taraftarlarına ağır hakaretler yağdırdı. Onları ailelerinin evlerin bodrumunda yaşayan ve politikayı bilmeyen gençler olarak adlandırdı [9]. Ancak şimdi Clinton'ın onlara ihtiyacı var. Onları Demokrat Parti’ye, kendine çekmenin tek yolu da Sanders’ın açıktan Clinton’ı desteklemesi. Sanders da emre uyuyor ve tam olarak bunu yapıyor [10]. Clinton’ın gaflarını alıyor ve, aslında onu demedi, bunu dedi, haline getiriyor.

SONUÇ

Mevcut tablo, ABD demokrasisinin önümüzdeki 4 yıl boyunca insanlığa hayırlı hiçbir şey sunamayacağını gösterir nitelikte. 8 Kasım’da Trump’ın polis rejimi ile Hillary’nin savaş rejimi arasında bir oylama yapılacak. Toplumun yarısından çoğu ise, lanet olsun sizin demokrasinize, tepkisiyle sandığa gitmeyecek.

NOTLAR

[1] Yalcin Kucuk. Kurtulus Yazisi. 1990. Donem Yayinevi.

[2] http://edition.cnn.com/2016/09/28/sport/kaepernick-interview/

[3] http://www.hurriyet.com.tr/abdde-baskan-adayindan-halep-gafi-40220037

[4] http://www.usatoday.com/story/news/politics/onpolitics/2016/09/23/gary-johnson-libertarian-presidential-candidate-climate-change-sun-encompass-earth/90898928/

[5] https://www.youtube.com/watch?v=NXhR41lsEJY

[6] http://www.forwardprogressives.com/green-party-jill-stein-busted-cover-up-praise-bigotry-driven-brexit/

[7] http://www.cbsnews.com/news/warrant-out-for-green-party-candidate-jill-steins-arrest-in-north-dakota/

[8] http://www.dailymail.co.uk/news/article-3738862/Hillary-Clinton-seizure-camera-right-wing-conspiracy-theorists-claim.html

[9] https://theintercept.com/2016/09/30/hillary-clinton-center-right/

[10] http://www.latimes.com/nation/politics/trailguide/la-na-trailguide-updates-sanders-defends-clinton-remarks-on-1475431826-htmlstory.html