8 Mart Dosyası | Kadının özgürleşme mücadelesi: Kübalı kadınlar

8 Mart Dosyası | Kadının özgürleşme mücadelesi: Kübalı kadınlar

Kübalı kadınlar özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir tarih yazmışlardır. ABD ablukası altında 59 yıl süren mücadele sonucunda elde ettikleri göz kamaştırıcı başarıları, emekçi sınıfların örgütlenip yönettikleri bir ülkede neler kazanabileceklerinin kanıtıdır.

Seher Ünver

Emperyalizmin ve gericiliğin bütün şiddetiyle halklara saldırdığı, bu saldırılardan en çok kadınların ve çocukların etkilendiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu karanlık günlerde insanlığın onur mücadelesinin en önemli bileşeni kadınlardır.

Kübalı kadınlar özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir tarih yazmışlardır.

ABD ablukası altında 59 yıl süren mücadele sonucunda elde ettikleri göz kamaştırıcı başarıları, emekçi sınıfların örgütlenip yönettikleri bir ülkede neler kazanabileceklerinin kanıtıdır.

Pek çok konuda olduğu gibi bu kazanımlardan en önemlisi kadın hakları konusunda olmuştur.

Devrimden sonra ilk kez kadınlar kendi gelecekleri ile ilgili kararları kendileri vererek, kapitalizmde hiç görmedikleri bir gerçekliği yaşamışlardır.

Bugün herhangi bir Kübalı kadının karşısına geçip “Sizin ülkenizde hak talep eden kadınlara polis-devlet şiddeti var mı? Kadınlar, çocuklar tacize tecavüze ve şiddete uğruyor mu? Çocuk yaşta zorla evlendirilip anne oluyor mu? İş cinayetlerine kurban gidiyor mu? Güvencesiz koşullarda çalışıyor mu? Senin ülkende protestolar grevler olmuyor, yasak mı?” diye sorulduğunda alacağınız yanıt muhtemelen “Biz kaynaklarımızı insanın gelişimine mutluluğuna ayırmaktayız” olurdu.

İzmir’de yaptığımız bir etkinlikte, Küba Cumhuriyeti Büyükelçisi Ernesto Comez Abascal’ın eşi aynı zamanda Küba Büyükelçiliği Siyaset Müsteşarı Regla Dolores Fernandez’in “ Devrimde Küba Kadınının Rolü” başlıklı sunumunda  beni en çok etkileyen sözleri, İspanyol sömürgeciliğine karşı verilen savaştan gerilla savaşı yıllarına  kadar ve devrimden sonra  sosyalist cumhuriyetin temeli atılırken, kadınların hep öne çıkması, eğitimden sağlığa kadar pek çok alanda aktif görev almasıdır.

Küba devrimi, kapitalist üretim ilişkilerinin tasfiyesi sürecinde kadın sorununu merkeze koyarak sömürü mekanizmasının en önemli dayanaklarından biri olan ‘ataerkil’ aile yapısını ortadan kaldırarak gönüllük ve eşitliğe dayanan yeni bir anlayışı inşa ediyor.

Regla bunun çok kolay olmadığını, erkeklerin değişmemekte direndiklerini “maço” olarak adlandırdığı erkek tipinin hemen yok olmadığını ve hala bunlardan az da olsa var olduğunu ifade ediyor.

Ayrıca kadınların çalışma hayatına katılımı konusundaki cinsiyet ayırımının ortadan kalkmış olduğunun da altını çiziyor.

Adadaki toplam iş gücünün % 60‘nın kadın olduğu, bu oranın kırsal kesimlerde daha yüksek oranlara ulaştığını ekliyor. Bu bizim ülkemizde hayalini bile kuramayacağımız sonuçlar…

Regla, Küba devrimi sonrası en zor dönemin 90-98 arası olduğu ve bu dönemin en çok Küba kadının özverisiyle atlatıldığını da vurguluyor.

Sovyetlerin dağıldığı, ABD ablukasını kırıp ülkeye temel ihtiyaçların alınmasının güçleştiği dönemde, maddi ve fiziki olarak “Kadınlarımız bir sihirbaz gibi oldular, mutfakta olmayan malzemeden ev halkını doyurdular yine de” diye devam ederek kadınların devrimi koruma ve ABD ablukasına karşı nasıl bir direnç gösterdiklerinin en güzel örneklerini veriyor.

Mayıs 2010 ve 2014 Ocağında Küba’ya 2. gidişimde, Küba Kadın Federasyonu (FMC) Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Carolina Amodor Perez ile yaptığımız söyleşide ise kadınların kazanımlarına dair bilgilerimizi çoğalttık.

Colina kadın örgütlenmesinde geldikleri noktanın çok kolay olmadığı, kat edecekleri daha çok yollarının olduğunu, ailenin dönüştürülmesinin çok zaman aldığı, ev ortamında daha fazla demokratikleşmeye ihtiyaç olduğun, toplumsal yaşamın tüm bireylerin katılımıyla sağlanması gerektiğini belirtiyor.

En yetkin üst düzey görevler alsa da kadınların hala eve girince mutfağın bütün sorumluluğunu üstlenmeleri örneğini veriyor. Kübalı kadınların 21.yüzyıla kamusal ve özel alanlarda hak ve fırsat eşitliği konusunda kuşku götürmez kazanımlarını anlatırken ise gözlerinin parladığını görüyoruz.

Küba’da halk iktidarı ve FMC’nin çabalarıyla, Kübalı kadınların seçme seçilme, kendi yaşamları hakkında karar alma, ihtiyaçlarını giderme, çıkarlarını koruma, kendi kişisel gelişim ve zenginleşme süreçlerinin öncü öznesi olma yetenekleri artmıştır.

Küba, uluslararası normlar açısından bakarsak, ‘Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’ne ilişkin önergeyi ilk imzalayan ve onaylayan ikinci ülke.

Anayasal haklar açısından erkekler ve kadınların ekonomik, siyasi, kültürel sosyal ve aile yaşamında ki hakları eşittir. Cinsiyetçi ayrımcılık yasaklanmıştır.

Kadınların evde, işte, sağlıkta ve kamu hizmetlerinde hakları güvence altına alınmıştır. Çalışma hayatında kadınların işgücüne katılımı kadın özgürleşmesi için hayati bir önem taşımaktadır.

Öğretim elemanlarının %54 ü, doktorların %56’sını, hakim ve savcıların %71’ini, öğretmenlerin %72’sini, avukatların % 61’ini kadınlar oluşturuyor..

Küba’da iş yasaları eşit işe eşit ücret…Doğum iznini ücretli 18 hafta  kullanabiliyorlar . Siyaset alanın da ise parlementonun %48.8’ini kadınlar teşkil etmektedir.

Küba Komünist Partisi’nin Merkez Komite üyelerinin %41.7’si ve Devrimi Savunma Komiteleri (CDR) adlı mahalle komite üyelerinin % 64.4’ü kadındır.

Aile yaşamında 1975 tarihli Aile Kanunu, evlilik, boşanma, evlat edinme, çocukların sorumluluğu konularında eşit hak ve yükümlülükler getirmiştir.

Aile içi şiddet en düşük düzeydedir ve ağırlaştırılmış suç kapsamına girer.

Küba’da kadınlar için ortalama yaşam süresi 79.8’dir.1965 ten buyana kadınlar kürtaj hakkı da dahil olmak üzere aile planlaması yapma hakkına sahiptir ve bu konuda eğitilmişlerdir.

Baskı ve yoksulluğa rağmen 59 yılda Kübalı kadınların sürdürmüş oldukları mücadele takdir edilmeli ve örnek alınmalıdır.

Ne mutlu ki şimdi Küba’da genç bir kadın, anneannesinin 500 yıllık ataerkil geleneğe karşı mücadele ederek kazandıkları haklara doğuştan sahip ve özgür bir geleceğe dair hayal kurabilmektedir.

Kübalı kadınların direngenliğini, yaşama ve kendilerine sahip çıkışını yalnızca öykünerek anmak yerine, ülkemizde ve dünyada kadınların eğitim haklarının ellerinden alınmadığı, bedenlerinin hem namus hem de sermaye sayılmadığı, şiddete ve tacize uğramadığı, emeklerinin sömürülmediği, eşit özgür ve adaletli bir dünya için mücadelenin yükseltildiği bir 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü kararlılığıyla…

8  Martı mücadele günlerine çevirdiğimiz bugünlerde, çok yaşa sosyalist Küba ki bizim umutlarımız da yaşasın, yeşersin.

DAHA FAZLA